Gecenin bir vakti uykum bölündü, balkona çıktım.
Issız, sessiz bir gece, ıhlamur kokularını getiren rüzgar ve dolunay eşlik ediyordu yalnızlığıma…
Rüzgar hızlı esince ürperdim bir an, üşüdüm. Haziran ayında üşünecek bir hava yok, beni üşüten yalnızlığın soğukluğuydu…
Yazmaya başladım. Dolunayın ışığı aydınlattı kağıdımı, kalemimi…
Saatler geçiyor, yazılarıma döküyordum uykusuzluğu. Uyumak istiyor fakat uyuyamıyordum. Yutkunmak istiyor, yutkunamıyordum. Bir şeyler boğazımda boğum boğum oluyordu.
Dolunayın ışığı yavaş yavaş kaybolurken tan ağarmaya başladı. Güneş doğdu. Uykusuz, ıssız, huzursuz bir gece daha geçmişti.
Güneş, Haziran ayının 3. Pazar gününe doğdu. Bugün yıllardır kutlanan Babalar Günüydü. Gelmesin istiyordum. Zaten özel günleri fazla ticari amaçlı buluyorum. Annemi kaybettiğim ilk yıllarda da anneler gününün gelmesini hiç istememiştim. Tıpkı bayramlar ve diğer özel günler gibi…
Ananem hep derdi; Babayı kaybedince büyüdüğünü anlar insan diye, ne kadar doğruymuş. Kaybedince anlıyor insan sözün doğruluğunu, yaşayınca anlıyor babayı kaybetmenin ne kadar acı olduğunu, zaman geçtikçe ateşin küllenip özlemin artacağını.
Ve yaşanan acıyı, özlemi kabullenmek gerektiğini anlıyor.
Babam benim çınar ağacımdı. Çınarım bazen gölgesinde üşüttü beni, yaprakları döküldü etrafımı sardı, korudu. Bazen dökülen yaprakların arasından süzülen güneş aydınlattı içimi… Ben hep çınar ağacımın gölgesinde olacağım sanıyordum, isteyince gidip göreceğim, sohbet edeceğim diye düşünürken dağ gibi çınarım yıkıldı.
Sağken, yanıbaşınızdayken, bir telefon kadar yakınken, hafızası sizi tanımasına yetebiliyorken, koşun sevdiklerinize…
Siz koşmazsanız hayat kendi hızıyla alacak elinizden.
Geçen zamanı ıskalıyoruz. Oysa ki geçen zaman gideni geri getirmiyor. Geriye onlarsız bir ıssızlık ve özlem kalıyor.
Babamın küçük kızıydım ben. İlk dansettiğim, ilk beğendiğim, hayran olduğum bir o kadar korkup çekindiğim ilk erkekti babam.
Anne olmak kolay değil diyoruz, sonuna kadar tamam ama ‘Baba' olmakta kolay değil, sözde babalık kolay.
Özde ‘Baba' olup çocuklarına sahip çıkıp koruyabilen babalara sözüm. Çocuğu nüfusa alıp soyadını vermek değil babalık. Doğumdan, okul hayatına, evliliğine, acı tatlı her gününe ortak olabilmek, içindeki sevgiyi gösterebilmek ‘Asıl Babalık'.
Bir Amerikan İç Savaşı gazisinin kızı olan Sonora Smart Dodd, Anneler Günü gibi babaların da bir günü olması gerektiğini düşünmüş. Dodd'un babası annelerinin yokluğunda altı çocuğunu tek başına büyütmüş. Babasının doğum günü olan 5 Haziran'ın Babalar Günü ilan edilmesi için çalışmalara başlamış ama bu çalışmalar o tarihe yetişemeyerek kutlamalar haziran ayının üçüncü pazar gününde yapılmaya başlanmış. İşte babalık, işte sahip çıkmak.
Baba kelimesi benim için o kadar önemli ki, sahip çıkmak, kollamak, korumak…

Öncelikle ağbim var baba olan, bana baba gibi sahip çıkan büyüklerim, dostlarım var, sonra arkadaşlarım, babalığı sadece adında değil özüyle, sorumluluğu ile yaşayıp evladını ve eşini sahiplenen.
Ve benim gibi evlatlarına hem anne hem baba olmaya çalışan anneler var. Babaların var olduğu ama varlıklarını hissetiremedikleri, her babalar günü çocukları üzülmesin diye türlü şaklabanlıklar yapan, evinde hem erkek, hem kadın olan, bekar anneler, tek başına kadınlar, dul anneler sizinde babalar gününüz kutlu olsun.
Pazar'a çok var ama size erken hatırlatma yapayım dedim; kaybetmeden gidin öpün, sevginizi gösterin babanıza…
Sevgi ile kalın