Bazı söylenmiş güzel ve özlü sözler vardır ki; zaman içinde atasözü hüviyeti kazanır. Ziya Paşa’nın başlığa taşıdığımız bu güzel sözü de bunlardan biridir. Ziya Paşa bu beytinde diyor ki; “kişinin aynası işidir, lafa bakılmaz. Kişinin aklının üstünlüğü eserinde görünür”. Çoğu kişi bu beytin ilk mısraını bilir ve sıkça da kullanılır. Genellikle hiçbir şey üretmeyip de boş, boş konuşanlar için kullanılır. Ben bugün devamıyla birlikte kullanacağım. Zira hem ilk mısraına hem de ikinci mısraına uyan, tabiri caizse cuk diye oturan ne devlet adabına ne de siyasi ahlaka uyan absürt bir olayla karşı karşıyayız. 

Ziya Paşanın yaşadığı dönemde kişilerin bir işe yarayıp yaramadıklarını ölçüp biçmek, eserleri olup olmadığını bilebilmek bugünkü gibi kolay değildi. Bugün bir tıkla şahıs boş mu konuşuyor, yoksa sepetinde pamuğu var mı görüyorsun. Geçmişini didik didik edip, ipliğini pazara çıkarabiliyorsun. Doğru mu söylüyor, yoksa yanlış mı hemen öğreniyorsun. Tabiri caizse cemaziyülevvelini ortaya dökebiliyorsun. Biz de öyle yapacağız…

Bu aziz milletin kendisine “barajlar kralı” ve “baba” lakabını layık gördüğü, darbelere, muhtıralara muhatap kalıp da 6 defa gidip milletin teveccühü ile 7 defa gelen merhum Süleyman Demirel’e iftira atmayı siyaset zanneden zatı muhteremi ele alacağız. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, hele boş konuşanın lafına hiç bakılmaz. Kimsin sen, necisin, ne iş yaparsın, bugüne kadar hangi işin ucundan tuttun, ne eserin var ortada? Sepetinde pamuğu olan onları anlatır, eline çamuru alıp sıvamaz, hele hele merhum Demirel’e çamur atmak senin haddin de işin de değildir.

Hele bakalım sen kimmişsin?

Merhum Demirel 1965 seçimlerinde %53 gibi büyük bir oranla tek başına iktidar olup 41 yaşında bu ülkenin başbakanı olduğunda sen daha doğmamıştın. %52.92 yani 53 bu orana iyi bak, o günden sonra halkın bu oranda teveccühünü kimse görmedi. Hem de o diline pelesenk ettiğin vesayet rejiminde, 27 Mayıs darbe şartlarının henüz ortada olduğu bir dönemde, demokratların bastırılmış, sindirilmiş olduğu bir ortamda. Bütün sıkıntınız bundandır, zira stepnenize, bastırılmış medyaya, meşkuk YSK kararlarına rağmen bu oranı hiç göremediniz ve göremeyeceksiniz de. Atı alanın Üsküdar’ı geçmesine rağmen bu sıkıntın anlaşılan hiç geçmemiş.

Hani şu mirasyedi gibi eserlerini sata sata bitiremediğiniz merhum Demirel var ya! İşte onun senin doğduğun topraklardaki eserlerinin temelleri atıldığında sen daha kundaktaydın.        Afşin-Elbistan Termik santralleri ile, TKİ Linyit işletmelerinin hizmete girdiğinde ise kısa pantolonla geziyor, sokakta çember çeviriyordun. Haa! Yeri gelmişken sorayım. Siz merhum Demirel’in doğduğun topraklardaki ve vekili olduğun Kahramanmaraş’taki eserlerini sata, sata bitiremediniz de sen 3 dönemdir vekillerisin ne eser bıraktın? Söyle de hem seçmenlerin hem de bizler öğrenelim.

Gelelim şu vesayet meselesine. Ben ölmüş adama iftira edenin imanından, itikadından da şüphe ederim. Hani utanmadan, sıkılmadan, yüzün kızarmadan dedin ya “Demirel vesayet sisteminin sigortasıdır” diye. Hah işte onu diyorum, kim sigortacıymış kim vesayete direniyormuş görelim. Sen bilmezsin o zaman kısa pantolonla geziyordun, biz yaşadık gördük, canlı şahidiyiz. 12 Mart muhtırası verildi, partisi kapatılan hocanız korktu kalp yetmezliği bahanesiyle İsviçre’ye kaçtı. Muhtıracılar gittiler tam bir buçuk yıl sonra onu geri getirdiler ve Demirel’in oylarını bölsün diye 11 Ekim 1972 de MSP’yi kurdurdular.

Aynı dönemlerde Cumhurbaşkanı seçimi de vardı. Genel Kurmay başkanı Faruk Gürler bir gecede istifa edip kontenjan senatörü yapıldı ve Cumhurbaşkanı adayı oldu. Oylama günü TBMM mülki ve askeri erkan locaları, misafir locaları hatta kor diplomat locaları komple omzu kalabalıklarla doldu. Muhsin Batur Paşa, hani şu hocanızı İsviçre’den getirten muhtıracı paşa, meclisin üzerinden jetleri uçurdu. Merhum Demirel ve Ecevit bu tehditlere boyun eğmediler, direndiler. Demirel Faruk Gürler’in karşısına Yassıada’da karı, koca zulüm görmüş bir paşayı, Senato Başkanı Tekin Arıburun Paşayı çıkardı. Askerlerin blöfü boşa çıktı, Ecevit ve Demirel işbirliği vesayetçileri ezdi geçti. Peki kimler vesayetçilerin adayına oy verdi? Ecevit’e karşı olan Kamil Kırıkoğlu ekibinden bir kısım CHP’liler oy verdiler, Güven partililer oy verdiler. Oylar gizli açık oynamayanların oyu bilinemez ama tahmin edilir. Acaba hocanızın oyu ne renkti?

Gelelim beytin ikinci mısraına. Merhum Demirel’in rütbe-i aklını gösteren eserlerini saymaya ihtiyaç yok. Saymaya kalksak tüm gazeteyi bana tahsis etmeleri gerekir. Zaten sata sata da bitiremediniz. Ya seninkiler, biz bunu ölçecek hiçbir eserini bulamadık. Var da biz bilmiyorsak söyle biz de öğrenelim. Özgeçmişine baktığımızda Marmara İlahiyattan mezunsun ama bir gün minbere çıkıp da vaaz ettiğini duymadık. Sonra branş değiştirip, sosyolojiye yönelmişsin, siyaset sosyolojisi, siyasal iletişim gibi cakalı laflarla göz boyamaya çalışmışsın. En iyi yaptığın iş bu zaten, göz boyamak. Gerçek siyasal iletişimcileri tenzih ederim, bilime saygım vardır yaptıkları işi de takdir ederim ama sizin yaptığınız o değil ki. AKP’nin seçim kampanyalarında strateji danışmanlığı yapmışsınız, algı operasyonlarıyla uğraşmışsınız. Özgeçmişinizde İstanbul Ticaret Odasında müşavir olduğunuz yazılı. Herkesi inandırabilirsin ama ben inanmam çünkü ben de o camiadan geliyorum. Görev yaptığın yıllarda seni ne asansörde, koridorlarda, yemekhanede ne de başka yerde gören olmuş. Yalan olmasın bir, iki kez genel sekreter dostumuz Cengiz Ersun’a uğramışsın ama seni misafir sanmışlar. Bir rivayete göre bankamatik müşavirlik yapmışsın. Eğer doğruysa kul hakkı yemişsin. Oda aidatını öderken iflahı kesilen küçük tüccarın esnafın ahını alırsın benden söylemesi.

Yeni nesil siyasetçilere, gençlere, ülkenin idaresinde benim de payım olsun deme hevesinde olan herkese öğüdümdür. Mikrofonu elinize aldığınızda uçmayın, kendinizi, projelerinizi anlatın, geçmişi kötüleyip ona buna pislik atmayın varsa sepetinizde pamuğunuz onu söyleyin. Yoksa rütbe-i aklınızı, cemaziyülevvelinizi ortaya saçarlar. Hele, hele çamurunuzu merhum Demirel gibi bir bilgeye sıçratmaya kalkarsanız işte o zaman, 6 defa indiği yere 7 defa gelirken kendisine oy veren, oy vermese de demokrasiyi içselleştirmiş millet çoğunluğunun gazabına uğrarsın.

 Demirel’in sıkça kullandığı bir sözle bitirelim: ”Güneş balçıkla sıvanmaz”.

Kalın sağlıcakla…