Yakın zamanda popülaritesi artan ve birçok kişi tarafından benimsenmeye başlayan anti-militarizm(silahlı bir hareket veya eylem karşıtlığı), dolaylı olarak birçok soru doğuruyor. Belki bağlantılı belki değil ancak, bireysel silahlanma, yasadışı örgüt silahlanması, kapitalist ülkelerin askeri güç vasıtasıyla ideoloji yaymaları dışında çok daha basit bir konuya değinmek istiyorum.

Orduya neden gerek duyarız? İnsanlar neden silahlanma ihtiyacı duyar? Dil, din, ırk, kültürel farklılık, ideoloji, siyasal düşünce gözetmeden bir arada savaşmadan yaşasak olmaz mı? Savaş hallerinde sivil ölümlerinin, masum insanların hayatlarını kaybetmelerinin önüne geçmiş olsak ne de güzel olurdu. Olurdu, çok da güzel olurdu ancak sadece ütopik romanlarda, rüyalarda, şarkılarda... Her birimizin gözlerine pembe altından perdeler çekilmiş olsa dünyaya böyle bakabiliriz aslında. Aksi halde bu saydıklarım tahayyül edilmesi dahi güç durumlar.

İnsanoğlu yerleşik hayata geçmeye ve tarım yapmaya başladığında, bireysel sınırlar da çekilmeye başlandı. Mülkiyet kavramı doğdu. Sahiplik, egemenlik hissi derken ardından “sadece saldıran” insanın aksine savunan insan ortaya çıktı. İki anlamda da kendi ‘bellediği’ toprağı, kendi ektiği mahsulü yani kendi öz emeğini savunan insan… Neden mi? Başka bir insan o mahsulü emek vermeden almak istedi çünkü! 2. Dünya Savaşı’nda Hitler, Alman ordusuyla silahlanıp, işgallere başlarken diğer ülkeler silahlanmak kötüdür, orduya gerek yoktur diyemedi çünkü. Ermenistan, Azeri Türkleri’ni vururken Azerbaycan insan hayatını ön plana koyamazdı, kendi insanı hariç…

Bunlar neden mi oluyor?

Çünkü insanlar akıllı varlıklar değildir. İnsanoğlunun yeteri kadar rasyonel olamaması, herhangi bir durumda “onu veya onları”, akılcı bir tartışmayı görmezden gelme durumuna iter. Aklın, diyaloğun, tartışmanın ve duygudaşlığın olmadığı yerde ise maalesef devreye kaba kuvvet girer. Mülkiyeti, gelenek ve görenekleri, toplulukların daha büyük bir şeye duydukları aidiyet hisleri ve savunma güdülerini bir kenara koyarak; bütün bunların dışında insanların tek bir ortak paydada buluşabileceklerini düşünmek ise rüya görmekten farksızdır.

Asker olmadan bugün yaşamak imkansız. Toplumların varlık ve bütünlüklerinin korunması konusunda caydırıcı bir kuvvet olarak ordu, işlevini yitirmeye, güç kaybetmeye dahi başlarsa; önlerinde harita, akıllarında çıkardan başka bir şey olmayan insan müsveddeleri bir gün bile beklemez barış ve demokrasi getirmek için…