Tüm yaşanmışlıklarıyla geride bıraktığımız bir haftadan sonra merhaba. Bu hafta da sevinçle, kaygıyla, üzüntüyle, huzurla, yorgunlukla, enerjiyle, keyifle ve ya daha neler aklınıza geliyorsa geçirdiğimiz anlar oldu. Mutluluk anının hiç bitmesini istemedik, üzüntününse bize yaklaşmasını bile kabullenemedik. Tüm bunların bir denge oluşturduğunu unutarak.

Belki de yandık, kavrulduk acıdan. Hiç geçmeyeceğini düşünerek. Çünkü zamanın dilimine hapsolmayı çoktan öğrendik.  Bir zaman dilimi tutsaklığından kaçarken başkasının içinde hapsolmayı umarak dileklerimizi diledik. ‘Mutlu olduğumuz’ an bizim için hapis değil bir ödüldü sanki. Çünkü insan aslında mutluluğa programlanmış bir zihne sahipti. Bu yüzden elde edemediğinde dünyalar başına yıkılıyor, isyan ediyor, “mutluk benim de hakkım” diyerek çığlık atıyor, acılar içinde kurban rolüne girmeyi seçiyoruz.

Anka kuşunu duymayan yoktur aramızda ya da varsa şimdi sırası gelmiş öğrenmenin. Harry Potter dan tutun da sufi filozoflara kadar, kuzeyin en ucundan güneye, batıya her yere ama her yere ulaşmış efsanesi. Bu bir tesadüf mü, kadim bir bilgi mi yoksa...

Ateşin içinde yanan ve küllerinden yeniden doğan bir kuş baktığında. Ateşin içinde yanmak ne demek acaba? Ateşten korkar insan , çünkü cehennemin simgesi değil midir, acıyı çağrıştırmanın son noktası. O kadar büyük ki yani acı daha nasıl anlatılır ki. Dayanamayacağım dersin, kalbini söküp atmak istersin ya da zihnini, beynini silmek yeniden başlamak hiç bir şey olmamış gibi. Ama aslında hiç bir şeyi silmeden hatırlayarak ondan dersler alıp ya da hatıraları cebe atıp yolundan şaşmadan devam etmek küllerinden yeniden doğmak. Yeni bir hayat, yeni kendin, yeni başka bir şey değil, yani sen olarak devam etmek yola. Tüm yanlışlarına, yaptığın seçimleri sindirerek. Aynılarını yapmadan yeni olan sadece denenmemişi denemek.

Biraz da sembollerle devam edersek Kuşların Dili adlı kitaptan kesitler ile Anka Kuşunu bir diğer adıyla Simurg ile gerçekten tanışmaya hazır mısınız?

Vaktin birinde, dünyadaki tüm kuşlar bir araya gelirler. Simurg’u bulmak için sözleşirler. Hüdhüd önderliğinde yol almaya niyet ederler. Her bir kuş yolda Hüdhüd’e kendini kimliğini ve nefsini tanıtır. Yol uzundur ve çetrefillidir. Aşılacak derin vadiler, geçilecek dağlar, bayırlar vardır.Yol uzadıkça, içlerinde derin özlemler biriktikçe bahaneler ve vesveseler üretmeye başlarlar. Kimi dünyasaldır, kimi aşksal, kimi yer ve yurt arayışındadır, kimi yaşadığı hayata özleminden dem vurur, kimi ailesini öne sürer, kimi öleceğinden korkar. Her biri başka cinstir ve her biri yaradılışın bir yüzünü yansıtır yolda. Hüdhüd onlara, kimliklerinden arınmalarını, kendi ruhlarındaki sonsuz çeşit yüzleri ile tanışmalarını söyler ve hakikat olan yüzlerini açığa çıkararak, bu yolun sonunda kavuşacakları Simurg’tan haberler verir.

Büyük zorluklar ve azalan kuşlardan, aşılan vadilerin en sonuncusu Beka vadisinden sonra ne mi olur?Uzun lafın kısası:

“Siz buraya otuz kuş geldiniz,

otuz kuş göründünüz.

Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz.

Çünkü burası aynadır!”

Hasili, 30 kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada,

Ne yolcu kalır, ne yol, ne de klavuz.

Çünkü, hepsi Bir’dir.

Aynı, Aşık ile, Maşuk’ un Aşk’ta;

Habib ile, Mahbub’un Muhabbet’te;

Sacid ile, Mescud’un Secde’de tevhid olması gibi.

Aradan uzun zaman geçer,

“fena kaybolan kuşlar yeniden bekaya dönüp”

yokluktan varlığa ererler”

Feridüddin Attar

Sağlıkla kalın, hoşçakalın.