Muhteşem bir İstanbul türküsüdür Ada Sahilleri. Hemen her assolistin ve fasıl gurubunun vazgeçilmezi olan bu türkü, taş plaklar çıktığından bu yana sayısız sanatçı tarafından yorumlanmış dillerden de hiç düşmemiştir. Hamiyet Yüceses, Melahat Gürses, Müzeyyen Senar bu eşsiz eseri ölümsüzleştirenlerin başında gelir. Çağdaşlarımızdan ise, Candan Erçetin, Ahmet Kaya en güzel yorumlayanlardandırlar. Yüz yıldan fazladır Osmanlı coğrafyasının hemen her köşesinde, Türkçe, Arapça, Yunanca çalınıp söylendiğini bilir miydiniz? Peki 1960 darbesi sonrasında, radyolarda ve gazinolarda çalınıp söylenmesinin yasaklandığını bilir miydiniz? 1960 darbesinden sonra Yenikapı'da balıkçı lokantalarından birinde üç kafadar alkolün dozunu biraz artırıp kafaları iyice dumanlanınca, şuradan Yassıada'ya bir tünel kazıp Menderesi kurtarsak diye hayal kurarlar. Ardından da fasıl eşliğinde hep birlikte "Ada Sahilleri" ni söylerler. Yan masadaki jurnalci iş başındadır, üç kafadarlar sabah derdest edilip haftalarca sorgusuz sualsiz tutulurlar. Sonunda mahkemeye çıkarlar ve hüküm giyerek serbest bırakılırlar, ama aldıkları ceza tünel kazma girişiminden değil aşırı alkolden çevreye rahatsızlık vermektendir. O da yattıkları süre göz önünde bulundurularak salıverme ile sonuçlanır. Ancak darbeci zihniyet öyle korkmuştur ki; Sarayburnu'ndan, Bakırköy'e kadar tüm sahil şeridi yasak bölge ilan edilir, askeri güvenlik kordonuna alınır. Ada Sahillerinde Bekliyorum, şarkısı ise Yassıada'dan olası bir kaçış planı için mesaj niteliği taşıyabileceği korkusuyla yasaklanır. Darbeci aklı işte, sarhoş muhabbetinden bile tırsmışlar, bu kadar teknolojiye rağmen Marmaray projesinin ancak 30 yılda tamamlandığı halde, iki sarhoşun tünel kazıp Menderes'i kaçırabileceklerini dahi akıllarından geçirebilmişler. Ankara Üniversitesi radyosunda çok güzel bir program var, eskiden beri dinlediğimiz bizim gençliğimizde aranjman adı verilen şarkıların orijinallerini yayınlıyorlar. Araçtayken rastlarsam bu programdan büyük keyif alıyorum. Geçen gün akşam Ada Sahillerinin Yunanca versiyonunu 2013 Yunanistan'ın Eurovizyon temsilcisi Agotanos Yokovidis'in yorumuyla yayınladı. Anonsta da parçanın Antonis Dalgas'a ait olduğunu söyledi. Çok şaşırdım ve kafama takıldı çocukluğumuzdan beri dilimizden düşürmediğimiz şarkı bizim değil miymiş diye hayıflandım eve gider gitmez araştırmaya başladım. Türk sanat müziği, halk müziği üzerine bütün saygın siteler parçanın söz ve müziğinin anonim olduğunu yazıyor. Zaten birçok halk müziği ezgisi de anonim olmaz mı? Bunların bir derleyicisi, kaynak kişisi olur, halk ağzından bu ezgileri bulur, çıkarır, derler, toparlar ondan sonra da tescil eder. Kültür Bakanlığı, TRT, bazı sanat kurumları bunlara destek olur, eskiden de böyle olurmuş, Cumhuriyetin ilk yıllarında Riyaseticumhur Filarmoni orkestrası, Osmanlı'da Mızıkai Hümayün, musiki cemiyetleri hep bu işlere ön ayak olurmuş. Birçok yerde şarkının hikayesi de var, klasik Türk filmi hikayesi; zengin kız, fakir oğlan, Suat ile Şadiye'nin hikayesi. Bir başka araştırmada ise aslında parçanın Sefarad ezgisi olduğu yazıyordu. 500 yıl önce engizisyondan kaçarak Osmanlı'ya sığınan İspanyol Yahudisi Sefaradların vatan hasretiyle nesilden, nesile, dilden dile aktardıkları ezgileri Suat ile Şadiye'nin öyküsüyle birleştirilivermiş belki de. Gelelim Antonis Dalgas'a. Asıl adı Antonis Diamantidisdir, 1892 İstanbul Arnavutköy doğumlu, Rum asıllı bir Osmanlı tebaası. Gitar ve ut çalıyor meyhanelerde şarkı söylüyor, besteler yapıyor, genellikle Türk sanat müziği ve rebetiko söylüyor. Çok farklı titrek ve dalgalı bir sesi var, o yüzden kendisine Dalgas lakabı takıyorlar, bu sonradan sahne adı oluyor. 1919 yılında İstanbul'da Angyro isimli bir Rum'la evleniyor ve Anna isimli kız çocuğu da İstanbul doğumlu, Yani Ailecek Osmanlı tebaası ve öz be öz İstanbullular. 1922'de Amerika'ya gidiyor gemilerde Amerika'ya göç eden Rumları eğlendiriyor ve bilahare Atina'ya yerleşiyor ve 1945 yılında Atina'da vefat ediyor. Dalgas'ın Türk sanat müziği ve rebetiko tarzında taş plakları da var. Makber, Ada Sahilleri ve diğer bazı Türk sanat müziği parçaları Türkçe ve Rumca karışık söylenmiş. Dalgas'ın Ada Sahillerinin taş plağının altında söz ve müziğin kendisine ait olduğu yazmıyor. Aksine eserin Anadolu, Ortadoğu ve Balkanlarda yaygın olarak farklı dillerde söylendiği ve parçanın orijininin Halep dolayları olabileceği belirtiliyor. Halep Türkmen yurdu, Şam gibi Arap Nusayriler orada fazla değiller, Antep'ten hiçbir farkı yok Halep'in. İstanbul'un o günlerinde kebapçıları, baklavacıları, tatlıcıları çoğu Halepli. İster Sefarad ezgisi olsun, ister Halep'in halk ezgisi olsun, ya da Dalgas bulup çıkarmış olsun, bu ezgi İstanbulludur ve İstanbul ona can vermiştir. Bu araştırmaları yaparken ilginç gözlemlerim de oldu. Lübnan'da bir TV kanalında bizim TV'lerdeki gibi amatör ses yarışması programları var. Bu programlardan birinde Kuzey Iraklı bir Kürt kızı, parçayı Kürtçe seslendirmiş. Aman Allahım! O ne güzel ses ne güzel yorum. Jüri üyeleri de izleyiciler de hepsi ayakta, hepsi oynuyor, fıkır fıkır kanları kaynıyor. O ses Türkiye programında da Faslı Karime Gouit parçayı Arapça seslendirmiş ve çok beğenilmişti. Parçanın Arapçası "Qadduk- El Mayyas", Suriyeli, Mısırlı sanatçılar muhteşem yorumluyorlar. Bir de TRT Arapça kanalında yayınlanan Selami Şahin ve Ghada Rajab'ın Arapça-Türkçe karışık düeti var dinlemeye değer. Hep söylerim, müziğin, sanatın milliyeti, pasaportu olmaz diye. Türk-Yunan ilişkilerinin en gergin olduğu günlerde Mikis Teodarakis ve Zülfü Livaneli'nin ortak konserleri nasıl barış rüzgarları estirdiyse, bugün de Ortadoğu'da sanatın, sanatçının, müziğin ortak dili, evrensel dili barış umudu taşıyabilir. Barış, huzur, kardeşlik dileklerimle esen kalın.