59 yıl sonra bile 27 Mayıs darbesi üzerindeki tartışmalar sürüyor. Elbette darbelerin hiçbir savunulacak tarafı olamaz, mazur da gösterilemez. Ancak hala darbeci zihniyeti kafasından atamayan küçük de olsa bir azınlık var. Asıl önemli olan 27 Mayısa dolaylı olarak müdahil olduğu düşünülen CHP’nin geçmiş hatalarını kabullenerek büyük millet çoğunluğu ile aynı noktaya gelmiş olmasıdır. Kılıçdaroğlu da İmamoğlu da 27 Mayıs darbesi hakkındaki görüşlerini açık, net ve tartışmasız bir biçimde kamuoyu ile paylaşmışlar, partilerinin geçmiş hatalarıyla yüzleşme erdemini göstermişlerdir. 27 Mayısın yıldönümünde Sayın İmamoğlu darbe mahkemesinin 1 numaralı sanığı, idam mahkumu 3üncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ın kızı AP İstanbul eski milletvekili Nilüfer Bayar Gürsoy’u evinde ziyaret etmiş ve görüşlerini bir kez daha açık olarak ifade etmiştir.

Esasen ilk yumuşama CHP’nin de oylarıyla 1962 yılında çıkarılan af kanunu ile cezaevlerindeki DP milletvekillerinin salıverilmesi ile başlamıştı. Asıl mesele ise siyasi hakların iadesiydi. Senatoda MBK gurubu geçit vermiyor kimi zaman da AYM’ne takılıyordu. Sonunda Demirel’in girişimiyle Celal Bayar ve İsmet İnönü yıllar sonra bir araya gelerek barıştılar. Ardından da Demirel ve Ecevit’in anlaşmasıyla 1974 yılında eski DP milletvekillerinin siyasi hakları iade edildi. 1975 kısmi senato seçimi ve 1977 genel seçimlerinde babam dahil yirmi kadar DP’li silah zoruyla çıkarıldıkları yüce meclise millet iradesiyle yeniden girdiler. 12 Eylül darbecileri ise bütün günahlarına rağmen, 27 Mayısı bayram olmaktan çıkarmakla ve Senato ile birlikte MBK gurubunu feshetmekle tek de olsa iyi bir iş yapmıştır.

Bütün bu olan biten 20 yıl içinde yaşanmış, araya Talat Aydemir’in iki başarısız darbe girişimi ve 12 Mart Muhtırası girmiştir. Demirel ve Ecevit’in 12 Mart faşizmine karşı ortak hareket ederek Faruk Gürler’in Cumhurbaşkanı seçilmesinin engellenmesi demokrasi adına takdire şayan hadisedir. Madem uzlaşılabiliyordu 27 Mayıs olmasa olmaz mıydı?

Kuşkusuz, 27 Mayıs darbesi ve diğer müdahaleler Türkiye’nin ekonomisine ve kalkınmasına büyük sekte vurmuştur. 27 Mayıs olmasaydı belki bugün Avrupa Birliğine girmiş ve birçok AB ülkesinden daha zengin, refah toplumunu yakalamış, çağdaş, özgür ve demokrat bir ülke olurduk. Peki 27 Mayıs önlenebilir miydi? Elbette önlenebilirdi…

Babamın Yassıada ve Kayseri cezaevlerindeki mahpusluğu, tahliyesinden sonra benim sınav kazanarak yatılı okula gitmem, ardından da Üniversite tahsili için Ankara’ya gelişim nedeniyle babamla çok az vakit geçirebildim. 52 yaşında onu kaybettiğimde ise sadece 23 yaşındaydım. Beraber olduğumuz kısacık zaman diliminde ise onun hatıralarını ya da başkalarıyla yaptığı siyasi sohbetleri dinlemek en keyif aldığım şeydi. Meğer küçük yaşımdan beri ne kadar anekdot biriktirmişim.

Rahmetli Ecevit ve Babam aynı yaşlardaydı ve 1957 Meclisinin en gençlerindendiler. Darbenin geliyorum dediği günlerde, Ecevit meclis kulisinde babamın yanına gelerek kendi gurubunda ve mensubu olduğu basın camiasında konuşulanları babama aktararak ülkenin hızla bir felakete sürüklenmekte olduğundan söz etmiş ve idealist gençler olarak bu duruma çare üretilmesi gerekliliğini söylemiş. Babam da aynı düşünceleri paylaşmaktaymış. Nitekim üyesi olduğu Adalet komisyonunda tahkikat komisyonu kurulması teklifi görüşülürken, her ne kadar bunun anayasa ve meclis iç tüzüğüne uygun olduğunu söylese de, muhalefetin bunu istismar ederek bir çatışma konusu yapacağından söz etmiş ve bazı yetkilerin ve ifadelerin metinden çıkarılmasını istemiş. Menderes’in de makul bulduğu bu öneri ne yazık ki komisyonda kabul edilmemiş. Ecevit de kendi gurubunda komisyona üye verilmesini istemiş ama şahinler meşrulaştırmış olma gerekçesiyle bunu reddetmişler.

Bir başka önemli olay da Cemal Gürsel’in Menderes’e mektubudur. Gürsel mektubunda mealen gerilimin düşürülmesi amacıyla Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanlığından çekilerek Menderes’in Reisicumhur olması ve başbakanlığa da mutedil bir kişinin getirilmesi istemektedir. Menderes bu öneriyi dikkate bile almamış ve reddetmiştir. Yassıada duruşmalarında Menderes’in avukatı Burhan Apaydın belki de Menderes’in idamını önleyecek bu mektubu delil olarak sunmak istemiş ama Menderes bunu kabul etmemiştir.

Bir başka iddia ise İsmet Paşanın konvoyunun Uşak’ta taşlanması sonrasında Menderes’in paşaya ziyarette bulunup geçmiş olsun dileklerini iletmesi halinde havanın yumuşayacağı ve belki darbenin de olmayacağıdır.

Ne yazık ki; bütün bunlar sadece varsayım, zira darbenin temelleri daha DP iktidara geldiği ilk günden beri atılmış bulunmaktaydı. 2011 seçimleri sonrasında DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybekle beraber Akhisar Sünnetçiler köyünde ziyaret ettiğimiz ülkücü hareketin ideologlarından 27 Mayısçı, 14’lerden merhum Ahmet Er de, baş başa kaldığımızda bu hususu itiraf etmiş ve hayatının hatası olduğundan söz ederek kandırıldıklarını söylemişti. 

Mayıs ayı başında tahkikat komisyonu görevini tamamladı taslak raporunu hazırladı ve Menderes’e sundu. Menderes Raporun gerekçeleriyle beraber tamamlanarak Meclis başkanlığına sunulması ardından komisyonun lağvedilmesi talimatı verdi. Bu gelişmelerin ardından Menderes birkaç gün sonra çıktığı Eskişehir gezisinde erken seçime gidileceğini açıkladı. Ancak alınan bu kararlar darbeyi önleyemedi. Zira çoktan Menderes’in bileti kesilmişti, daha Eskişehir’den dönmeden darbe gerçekleşti. Hem de öne çekilerek…  Menderes Erdemir’in finansmanı için ABD’nin vermediği desteği Sovyetlerde aramak üzere Haziran ayında Moskova gezisi planlamıştı.

27 Mayıs olmasaydı ne olurdu?

Rahmetli babamın öngörüsüne göre, yatırımlar nedeniyle 57’den sonra artan hayat pahalılığı,  dış finansmanın büyük ölçüde kesilmesi, ekonominin bozulması gibi nedenlerle, CHP bazı bölgelerde oylarını artırabilirdi. Hürriyet Partisinin de katılımıyla DP küskünlerinin oylarını da alabilirdi. DP tek başına iktidarı kaybedebilir, hatta Osman Bölükbaşı’nın katılımıyla CHP koalisyonla da olsa yeniden iktidar olabilirdi.

Hiçbir partinin mutlak çoğunluğu olmayacağından daha geniş tabanlı ve uzlaşmacı bir anayasa yapılabilirdi. 61 anayasasındaki özgürlükçü hükümler gene olabilir ancak vesayetçi hükümler olmaz daha demokratik ve çoğulcu bir anayasaya sahip olabilirdik. Seçim sistemi değiştirilir, nispi sistem getirilir temsilde adalet sağlanırdı. Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işler hale gelir, DP kendini yeniler, yeniden çoğunluğu elde edebilirdi. CHP de yenilenir iki ana eksenli tam demokratik bir yapıyla iktidarlar değişebilir, kalkınma, halkın refah ve saadeti önceliğimiz olurdu. Dünyadaki değişime paralel olarak belki zaman içinde sol partiler de olabilir ama Cumhuriyetin kazanımlarını geri götürecek İslamcı partilerle ırkçı, bölücü partiler olmazdı. Devletle millet barışık olur, hem Cumhuriyetin değerleri hem de milletin değerleri aynı potada birleşirdi. Yeniden tek adam rejimi olmaz, asla diktatoryal hevesler demokrasi ikliminde yeşeremezdi. Hepsinden önemlisi ülkeyi geri götüren yeni darbeler, kalkışmalar olmaz ülkede huzur ve güven egemen olurdu.

Soruyorum bu vebal kimlerin?

Kalın sağlıcakla…