İçi boşaltılmış sözcüklerle yaşadığımız zamanlardan geçiyoruz.
Duygusunu, ağırlığını taşıyamadığımız bir sürü şey gibi.
"Cumhuriyet" diyoruz ağız dolusu; sanki içindeymişiz gibi…
"Vatan" diyoruz yerlere tüküre tüküre; sanki her karış toprağına aşığız gibi…
Ahh bu klişeler de olmasa belki hepten kaybedeceğiz; neyimiz var, neyimiz yoksa.
***
Yıl 2012… AK Parti Hükümeti tarafından değiştirilen milli bayram kutlama yönetmeliği uyarınca resmi bayramların statlarda kutlanması uygulaması tamamen kaldırıldı. Denildi ki renkli, coşkulu stat kutlamaları yerine sokaklarda, vatandaşlarla iç içe kutlamalar yapılacak.
Ellerinde Türk bayrakları, balonlar; üstlerinde en temiz, en güzel kıyafetlerle sabahın kör vaktinde bayram el öpmesine gider gibi heyecanlı stat yollarını tutanlar zaten halk değildi. Tabi ya, değildi.
Yahut arzu edilen halk, o halk değildi. Sanırım bu daha doğru oldu!
***
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın, gelenekselleşen devlet başkanlarından koltuk devri uygulaması da tarihe karıştı. Bakanlık yetkilileri, çocukların makam koltuklarına oturması uygulamasının öğrenciler arasında olumsuz bir rekabete dönüştüğünü ve öğrenci seçme işleminin hem öğrenci hem de öğretmenler için strese neden olduğunu savundu, bunu yaparken.
Canım öğretmenim böyle bir sorumluluğun vebalinden kurtulduğu için artık strese girmiyordur, eminim… Çocuklarımız da her doğrunun her yer yerde söylenmemesi gerektiğini artık öğrenmiştir, diye düşünüyorum.
Bir örnekle pekiştirelim isterseniz bunu:
23 Nisan 2010 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan koltuğu devralan 4. sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba, gazetecilerin kendisine yönelttiği "Başkanlık sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusunu bakın nasıl yanıtlıyordu:
"Ben üzülerek söylüyorum ki Sayın Başbakanıma katılmıyorum. Ulu Önder Atatürk en iyi yönetim şeklini Cumhuriyet olarak öngörmüştür. Ben de ülkemize Cumhuriyet'in hala çok yakıştığını ve kalmasını istiyorum."
Şimdi daha iyi anladınız değil mi?
***
İşte o tarihlerde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın, devlet töreni ile kutlanan tek bayram olmasına da karar verildi.
Valilik, Garnizon Komutanlığı ve ilgili Belediye'nin İstiklal Marşı'mızın okunması ve 1 dakikalık saygı duruşunun ardından muhtelif meydana koyacağı çelenk ile sınırlı kalan devlet töreninde, ‘dostlar alışverişte görsün' nutuklarını dinleyen kalabalığın ‘bitse de gitsek' heyecanı doruklara çıkıyor artık Cumhuriyet Bayramları'nda. Sokaklar her gün biraz daha boşalıyor bayram günlerinde.
Ve neden bu resmi tören Ekim'in 28'inde yapılır, biri bunu açıklasın hepimize.
***
"Bastığın yerleri ''toprak!'' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı."
sözlerinin bile gönüllere dokunmadığı zamanlar yaşarken, benim evimin balkonuna astığım Türk Bayrağı'nın ev halkına, konu komşuya verdiği heyecan bile yeğdir tüm bu resmiyet uygulamasından.
***
Cennet vatanı gün be gün bozkırlara çeviren tüm bu uyku hali bilincimizle; milli bayramlarımızın gururunu çöpe atıp milli araba yapma sevdasına düştüğümüz bu eksik, tuhaf halimizle; hangi milli duyguları içini boşaltmadan yaşamaktan bahsediyorlar bize?