Türkiye seçim yorgunu. Anayasa değişikliği gündeme geldiğinden bu yana ortam gerildikçe gerildi. Halk oylaması propaganda sürecinde İthamlar, tehditler, karalamalar, engellemeler, kürsü basmalar, olmadık hakaretler, tacizler gırla gitti. Oylamadan sonra durulur sandık, beklediğimiz de olmadı. Üstüne üstlük, Baykal’ın acayip ve garaip önerisi işin tuzu biberi oldu. Doğmamış çocuğa don biçilmeye kalkıldı adeta. Oysa senin gurubunda merkez sağdan gelme, ekonomiyi bilen, milliyetçi, muhafazakar yönü de olan, hoşgörü sahibi, her kesimle diyalog kurabilecek İlhan Kesici gibi bir isim varken ikinci bir Ekmeleddin vakası niye ararsın?

            Türkiye bu gündemle meşgulken üstüne bir de Aziz Yıldırım’ın, rakip takımın başkanını tokatlaması yeni bir gerilim nedeni çıkarttı ortaya.  İyisi mi ben bu hafta hiç siyasete değinmeden yazayım dedim. Türkiye’de güzel şeyler de oluyor dedirtecek cinsten, olaylara değinmek, biraz kültür ve sanattan yazmak, sevgi, barış, umuttan söz etmek istedim.

            Geçtiğimiz hafta Ankara Devlet Konservatuarının 81. Kuruluş yıldönümü kutlamaları vardı. Üç yıldır bu kutlamalar adeta bir festival havasında geçiyor. Kutlamalar çerçevesinde, Ankara Devlet Konservatuarı Mezunları Derneği organizasyonunda, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Devlet Tiyatrolarının çeşitli etkinlikleri oldu. Sanatçılarının ve idarecilerinin neredeyse tamamı bu okulun mezunları olan bu kurumlar gerçekten çok mükemmel gösterilere imza attılar.

            Konservatuar 1936 yılında ilk kez eğitime başlamış ama evveliyatı da var. Osmanlı’nın saray orkestrası Mızıka-i Hümayun’un Cumhuriyetin kurulması ile birlikte, Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti adıyla Ankara’ya taşınması üzerine müzik eğitimine de önem verilmeye başlanmış. Bu kurumun daha sonra Riyaseti Cumhur Filarmoni orkestrası, bugün de Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası adını almıştır. 1924 yılında Mustafa Kemal’in yol göstericiliğiyle hem bu kuruma yetenekli gençler yetiştirmek hem de okullara çağdaş musiki öğretmeni yetiştirmek amacıyla Ankara’da Musiki Muallim Mektebi kuruluyor.

            Cebeci’de kerpiçten yapılı üç binadan oluşan bir otelde faaliyete başlayan, Musiki Muallim Mektebinin hocaları da Riyaseti Cumhur Musiki Heyetinin idareci ve sanatçılarıydı. Çok başarılı işler yapan okul 1935 yılında çıkarılan bir kanunla musikinin yanında, tiyatro ve diğer sahne sanatlarını içine alacak tarzda Müzik ve Temsil akademisine dönüştü ve sonra da Ankara Devlet Konservatuarı adını aldı. Bugün Mamak Belediyesi olarak kullanılan binada yıllarca Türk Müziğine ve sahne sanatlarına yüzlerce yetenek yetiştirdi. Bugün Hacettepe Üniversitesine bağlı olarak daha bilimsel faaliyetler içerisinde.

            Mezunlar Derneğinin 5 Mayıs Cuma akşamı CSO salonundaki konseri ise muhteşemdi. Tamamı bu okulun mezunlarından oluşan sanatçılar ülkemizin çağdaş yüzünü gösterdiler. Hele bir ikili vardı ki hayran kaldım. Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası mensubu Burç Balcı ve Murat Başaran isimli iki viyolensel sanatçısı harika bir iş başarmışlar. Eserlerini elektro çello ile senfoni orkestrası eşliğinde icra ettiler mükemmel bir sentez çıkarmışlar ortaya. Eserin adı “Veysel meets Jackson”. Michael Jackson’un rock tarzını, Aşık Veysel’in Türk Halk Müziği ezgisiyle bütünleştirip senfonik tarzda icra ettiler. Bu ikiliyi biraz araştırınca bu eserin çok yeni olduğunu ve Dünya prömiyerin de çok kısa bir zaman önce Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde yapıldığını öğrendim. Ayni prömiyerde Hicazdan Rock’a isimli bir başka muhteşem esere de rastladım. Sizler için bu gösterinin linkini de veriyorum, eğer bu yazıyı okuduysanız mutlaka eseri de dinleyin, keyfini çıkarın diye:  

https://www.youtube.com/watch?v=ptb4XBQlwD4

            Bizim çocukluğumuzda, gençliğimizin ilk yıllarında elektrogitar modası vardı. İngiltere’de The Shadows, tanınmış melodileri elektrogitar ile enstrumantal olarak seslendirirdi, ülkemizde de Silüetler Şeyh Şamil ve Lorke adlı eserleriyle ünlenmişlerdi. Şimdilerde ise klasik sazların elektroları yavaş yavaş ilgi çekmeye başladı. Canlı olarak elektro kemanı ilk kez merhum Süleyman Demirel’in Isparta İslamköy’deki Demokrasi ve Kalkınma müze ve Külliyesinin açılışında izlemiş ve çok keyif almıştım. Canan Anderson isimli A.B.D vatandaşı bir Türk kızı, hem Klasik Türk müziği ve halk müziği hem de dünya klasiklerini elektro kemanı ile rock tarzına yakın bir tını ile seslendirmişti.

            Elektro viyolenseli ise ilk kez Cuma akşamı Burç Balcı ve Murat Başaran ikilisinden izledim. Bu ikili, Türk halk müziği ile rock müziğini senfonik tarzda birleştirerek mükemmel bir iş çıkarmışlar. Yakında dünya starı olurlarsa hiç şaşırmamak lazımdır. Dünün harika çocukları İdil Biret ve Suna Kan, sonrasında Gülsin Onay gibi sanatçılar da dünya starı olarak ünlenmişlerdi. Fazıl Say da yeni neslin dünya starıdır. Kimileri tu kaka etseler, konserlerini iptal etseler de A.B.D’den Japonya’ya kadar bütün dünya onu ayakta alkışlıyor.

            Bu ikiliye dikkat edin uzak değil çok yakın zamanda dünya sahnelerinin aranan sanatçıları olacaklardır. Geliştirdikleri tarz dünyada ilk ve tektir. Geçmişte Anadolu-pop, Anadolu rock yapanlar çok oldu ama senfonik tarzı deneyen ilk onlar oldu. Üstelik Michael Jackson ile Aşık Veysel’i mix etmek kolay bir iş de değildir.

            Umudumuz gençlerdedir. Yönetenlerimiz bizi dünyadan, Avrupa’dan, batıdan koparmak için gayret etseler de bu gençler var oldukça biz dünyayı fethederiz. Fetih illa ki, kılıçla olmaz sanatla kültürle de olur. İyi ki varsınız çocuklar.

            Uzun ince bir yoldayız, gidiyoruz gündüz gece. Kalın sağlıcakla…