İki haftadır ekonomi yazıyorum. Herkes de onu konuşuyor zaten. Geçtiğimiz hafta da 2001 krizinden bu yana en yüksek seviyesine ulaşan enflasyon konuşuldu. Faturası da Mc Kinsey’in şartları doğrultusunda ilk kez doğru açıklandığı söylenen, TİK’in başkan yardımcısına kesildi, görevden alındı. Bizzat Sayın Cumhurbaşkanının ağzından da Mc Kinsey’e artık danışılmayacağı söylendi. Damat, kayınpeder arasına girmem ama söylenen sözler de ortadadır. Bunun tek izahı vardır ya Kabinenin kendi içinde insicamı yoktur ya da iyi polis, kötü polis oyunu sahneye konmaktadır.

Enflasyonla mücadele programına gelince; her hükümet toplumun refah ve saadeti için çalışır, ya da çalışmak zorundadır. Hayat pahalılığı, enflasyonla mücadele de bunun önceliğidir. Bu açıdan bakıldığında ortaya bir program konulması elbette hiçbir şey yapılmamasından iyidir. Ancak öyle anlaşılıyor ki; bu sorunun patronlarla çözülmesi tercih edilmiş. Patronlardan karlarından feragat etmeleri, ürün fiyatlarını % 10 dolayında düşürmeleri istenmiş, destek de görmüş. Yeter mi? Kesinlikle yetmez. Tekirdağ eski milletvekili sevgili dostum Muhtar Mahramlı çiftçidir. Yazmış; geçen yıl 20*20*20 gübre 920 TL/ton idi, bu yıl Tarım Kredi 2200 TL’den satıyor, % 10 indirsen ne olacak? Geçen yılki fiyata %100 üstünde zam demektir.

Enflasyon üretim artmadan, piyasa canlanmadan düşmez. Bunun için yapay olarak %10 fiyat kırın demek yerine, çiftçinin, mazotuna, gübresine, ilacına zam yapmamak icap eder. KOBİ’lerin, girdi maliyetlerini düşürmek, elektriğe, doğal gaza, akaryakıta zam yapmamak icap eder. Dolar krizinde akaryakıt zamlarının ÖTV’den karşılanacağı söylendiğinde alkışlamıştık, ama üç gün sonra gene ÖTV zammı geliverdi. Tarlada bir liraya alıcı bulamayan domatesin, İstanbul’da, Ankara’da manav tezgahında 9 liraya satılmasının sebebinin başta akaryakıt olmak üzere yapılan diğer zamlar olduğunu anlamamak herhalde biraz safdillik olur.

Enflasyonla mücadelenin reçetesi bellidir. Emirle, polisiye tedbirle, küçük esnafı taciz etmekle enflasyonun düşmeyeceği aşikardır. Önce israftan vazgeçeceksin, kendi içinde tutarlı olacaksın, başta enerji olmak üzere girdi maliyetlerini en aza indireceksin, YİD’lerle boşuna para ödemeyeceksin, bütçe disiplinini sağlayacak kamu harcamalarını kısacaksın. Peki bunu kim yapacak? Bunu sağlayabilmek için Türkiye siyasetine yeni bir pencere açmak gerekir. Artık zamanı çoktan gelmiştir. Mevcut muhalefet anlayışıyla bunu başarmak da mümkün değildir. Merhum Demirel gibi sahalara inip çiftçinin, köylünün, esnafın anlayacağı dille bunları anlatabilecek, çarelerini de ortaya koyacak yapıcı ve alternatif bir muhalefet hareketine ihtiyaç vardır. Bunun yeri de merkez sağdır ve hareketlilik de başlamıştır. Karşılığı da vardır.

Geçtiğimiz günlerde, bir gazetede bu hareketliliğe ilişkin haberler çıktı. Aynı gün Adana’da gerçekleştirilecek toplantının organizasyonunu üstlenen DP Seyhan eski ilçe başkanı arkadaşımız arayarak hem davet etti hem de görüşlerime başvurdu. 20 Ekim günü yapılacak bu toplantı esnasında yurt dışında olacağımı bildirerek katılamayacağımı, ancak elbette ki merkez sağdaki bu oluşum için fikri katkılarımı ileteceğimi bildirdim.

Gazete haberinde toplantının öncülüğünü yaptıkları söylenenlerle de görüştüm. Merhum Demirel’in hem avukatı hem de bakanı olan duayen siyasetçi Yaşar Topçu etraflıca bu hareketin ayrıntılarını anlattı. Öncelikle altını çizdiği husus şuydu: Adana’daki bu toplantı öyle söylendiği gibi yeni bir parti kurma çalışması falan değil. Hatta bizzat Sayın Topçu’nun ifadesiyle “kalabalıkta eşeğin kuyruğu kesilmez”. Öyle ya! Kimi uzun oldu der, kimi de kısa ve de bir sonuca varamazsın. Bu toplantı sadece Demirel’i anma, hedef ve ideallerinin yeni nesillere aktarılması için bir vesile ve Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik çıkmazdan kurtulabilmesi için ne yapılması gerektiği konusunda bir beyin fırtınası amacını taşıyor. Elbette ki buradan güçlü bir merkez sağ oluşumuna ihtiyaç duyulduğu, mevcut merkez sağ partilerin tek çatı altında birleştirilmesi gibi bir karar çıkarsa, bunun mutfağı da Ankara’da olmalıdır, Adana’da değil.

Görüştüğüm bir başka parti büyüğümüz ise Türk toplumunun, biat eden, çıkarına göre hareket eden ve korkan bir yapıya büründüğünü ve güçlü bir lideri olmayan bir hareketin bu zihniyeti aşamayacağını ifade etti. Devamla yeni bir parti kurmanın kolay iş olmadığını ve çift başlılık yaratacağının da altını çizdi.

Başkaca temaslarım da oldu. Hemen herkesin ortak kanaati Türkiye’de merkez sağda güçlü bir yapının oluşturulması. Ancak bu yapının ayrıştırarak değil bütünleştirerek olması gerekliliği de vurgulanıyor. Demokrat Partinin mevcut kadrolarıyla bunun başarılması mümkün görülmüyor. Hatta Genel Başkanını tek başına milletvekili seçtirerek misyonunu tamamladığını söyleyenler de var.

Demokrat Parti yönetimi ileride kendileri için tehdit oluşturabilecek bu toplantıya teşkilatlarınca katılım sağlanmaması yönünde uyarı yapmış. Oysa siyaset, tehditleri fırsata çevirecek atılımları yapmak değil midir? Bana göre yasakçı zihniyeti savunmak, merkez sağın önünde takoz olmak yerine, yapıcı ve ön açıcı bir tutumla pekala tehditler fırsata çevrilebilir. Kim bilir? Belki Türkiye’de yeni bir lider ortaya çıkabilir. Unutmayalım ki; birlikten kuvvet doğar. Herkes eteğindeki taşları döküp, geçmişteki ayrılıkların üstüne sünger çekip, beklenti içinde olan tabana birlik mesajı vermelidirler. Başta Genel Başkan olmak üzere DP yönetimi de bu harekete destek olmalıdırlar. Dargınlar barışmalı, umutsuzlara umut aşılanmalı küskünler yuvaya dönmelidir. Bunun başka da çıkışı yoktur.

Türk siyasetine yeni bir bakış açısı, yeni bir pencere gerekli midir? Evet gereklidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumdan kurtuluş yolu da budur. Artık ben değil biz demek zamanıdır. Katılan, katılmayan; tasvip eden, etmeyen; destekleyen, köstekleyen herkesin gözü bu toplantıda olacaktır. Benim bildiğim kadarıyla Manisa’dan duayen büyüğümüz Ümit Canuyar orada olacaktır. Sayın Rıza Akçalı henüz kararsız ama o da ısrarla merkez sağda kan değişimi ve canlanma olmasından yana. İzmir’den yazıları zincir postalarla yüzbinlere ulaşan Devlet ve Sağlık eski bakanı Rifat Serdaroğlu, Turan Arınç başta olmak üzere tüm eski dostlar gidiyor. Eski bakanlarımızdan, milletvekillerimizden, teşkilatlarımızdan çok sayıda katılım var.

Belli ki; toplantının haberleri bile toplumda heyecan yaratmış. 15 yıldır görmediğimiz, konuşmadığımız Demirci’nin Minnetler köyünden eski delegemiz aradı bugün. Akhisar’dan, Turgutlu’dan, Salihli’den uzun zamandır görmediğimiz, görüşmediğimiz, hatta başka partilere kaymış eski dostlar birer birer arıyorlar, soruyorlar, danışıyorlar. Hareket varsa bereket de olur.

Noktayı gene Demirel’in bir sözüyle koyalım: “Meşruiyet içinde çare tükenmez”. Evet çare vardır ve çare merkez sağdadır. Kalın sağlıcakla…