Evden çıkıyorum…
Otobüse mi binsem? Şoför tecavüz edebilir, yakabilir…
Yürüyerek mi varsam gidilecek yere? Kalabalıklar içinde canlı bomba ihtimali var ama!
Tenhadan yürüsem, saçak altı saçak altı… Gece karanlığı bir yana gün ışığında bile ırza düşman olacak çok var!
Arkamdan bir ses… "Bayan… Bayan…" Herkesin gözü benim üstümde mi?
Ben dalgın böyle yürürken, kırmızı ışık sanki bana yanmış gibi bir araba hiç hız kesmeden kulağımı sıyırarak geçiyor. Şanslı günümdeyim. Ölebilirdim de, ölen çok böyle.
Yazılmaya görsün; ışıkta beklesen, kaldırımda yürüsen hikaye; evin, dükkanın içine gelir girer o araba.
İçime bir ürperti geliyor… "Bir soluklanayım bari!"
Telefon rehberinden A'dan Z'ye geziyorum… Edinilmiş bir dostla ‘bir fincan kahve iyi gider' diye düşünürken, A'ya geri dönüyorum; hangisi ki benim dedikodumu yaptığı masalardan kalkıp benim masama benden aldıklarını başkalarına süslemek için oturmayacak?
Arkamdan bir ses… "Bayan… Bayan…" Herkesin gözü benim üstümde mi?
Acıkıyorum da artık haliyle… En kolayından ekmek arası bir şeyler yiyeyim bari… Ekmek arası, ne ama? At eti, eşek tırnağı, horoz gagası!..
Et et olmayınca, sebze meyve içimi açar belki… Genetiğiyle oynanmayan, hormon basılmayan hangisi kalmıştı?
Dayayayım ağzımı belediye çeşmesine desem; geçen günkü gazeteler suda arsenik var diye yazmıştı.
Zıkkımın kökü ama!..
Arkamdan bir ses… "Bayan… Bayan…" Herkesin gözü benim üstümde mi?
Çocuk sesleriyle kendime geliyorum sonra… Parkta koşup oynuyorlar bağır çağır…
Gözüme kestirdiğim ilk çocuklu kadının yanına ilişiveriyorum.
Başımı ayak hizasından yukarı kaldıracak cesareti ilk kez orada buluyorum galiba… Oysa gökyüzü mavi, ağaçlar yeşil… Çocuklar henüz güleç yüzlü daha…
Gülümsüyorum.
Gülümseyince güvenmek gibi bir şey geliyor ayaklarıma. İşyerine kadar getiriyor beni, o yaşamak isteği.
Televizyon açık, sesi geliyor… Her yer kan revan, her yer yalan dolan… Bunu anlatıyor acıklı sesli bir kadın. Dönüp dolaşıp insanların öldüğünü söylüyor, her anlattığı bir çeşit ölüme benziyor.
Kadın ‘insanlar ölüyor' diyor… Kimse onu dinlemiyor. Herkesin ölümü kendine çünkü, herkesin savaşı kendine…
Değil mi ya? Selam vererek girdim az önce buraya… Kimin yüreğine değdi sanki selamım!
Arkamdan bir ses… "Bayan… Bayan…" Herkesin gözü benim üstümde mi?
Akşam olacak nasıl olsa… Yalnızlık, karanlık bütün sesleri silecek beynimden. "Dayan!"
Nasıl tüketmeli zamanı?
Facebook'umu açabilirim mesela. Sayfalar dolusu, ‘en iyi kalpli, en vefalı, en şahane insan benim; geri kalanı yalan, dolan, hile, hurda' temalı klişelerinden birini kopyalayıp kendi duvarıma yapıştırırım. Ohh, içim bir rahatlar, bir rahatlar…
İnternetten alışveriş yaparım sonra…
Magazine merak salarım bir de üstüne… Kimin karısı kiminle, hangi ünlü kadını kocası aldatmış, berikinin çantası kaç paraymış acaba, bir pediküre bu kadar para mı harcanırmış! Hay aksi! Ebru Gündeş de boşanıyor mu ne! Burnunun da üstüne yumruk yemiş sanki!
İçimde bir ferahlama… Kötü şeyler başkalarına da uğruyormuş neyse ki.
O halde takıp koluma sevgilimi bir akşam yemeğini hak ettim. İşler mi yetişmedi? Yarın çuvala girmiş sanki.
Arkamdan bir ses… "Bayan… Bayan…" Herkesin gözü benim üstümde mi?
Renkler, ışıklar, puf minderler, ipekten masa örtüleri… Mini etekli, sarı saçlı kızlar da buraya akın ettiğine göre bu restoran tam bana göre… Ama çatalı, kaşığı pis; yemeğin, mönü görseliyle uzaktan yakından alakası yok. Maydanoz yerine kıl dikilmiş bir de üstüne. Bardağı 2 kere değiştirtiyorum, garson kahve siparişini ısrarla yanlış alıyor. Fatura geliyor, kol gibi. Tam da aldığım hizmetin karşılığı!
Hadi kalk evimize gidelim!
Yol boyu keşmekeş… Şehir şehir olacak da insanı şehirli değil.
Elini kolunu uzata uzata mahremime kadar söven zibidiyi ahlaka getirecek şeyin karşılığı, uzun ve aralıksız çalınacak bir korna olması, ruhumu kanatıyor sadece. Yol boyu bunu mu düşüneceğim şimdi ben?
Biraz camı açıp hava almak istiyorum…
Araba, şehrin gürültülü sokaklarında dur kalk ilerlerken, o da ne; çantayı da kaptırdık, iyi mi!
‘Kaptıracak başka şey olmasın artık!' diye dileyip evin kapısına anahtarı sokuyorum.
Huzur orada… İnanmak istiyorum buna. Elektrikler kesik olmasaydı tabi.
İnsanlar neden sıcak yataklarından kalkmak istemez biliyor musunuz? Gerçekler soğuktur çünkü.
Her gün düzensiz bir düzen halinde yaşadığımız bunca şeyin tanısını koymak da pekala mümkün olmalı. Toplumsal şizofreni diye bir hastalık duydunuz mu hiç?
Arkamdan bir ses… "Bayan… Bayan…" Herkesin gözü benim üstümde mi?