Siyasetçi deyince akla tercihan koyu lacivert, koyu renk bir takım elbise ile asık surat ve nobran bir duruş gelir. Sanki alçak dağları ben yarattım dercesine halka tepeden bakmayı çok severler. Aslında bu bir genelleme değildir fazlasıyla istisnaları vardır ama nedense halkta yerleşen algı budur. Bu algıyı yaratan biraz da siyasetçinin kendisidir, sanki onlar da şaka yapan, gülen, eğlenen, sadece etten ve kemikten yaratılmış değil duyguları olan insanlar değillermiş gibi, öteki yüzlerini hep saklarlar halktan. Ağır ol da molla desinler, misali.
Rahmetli Demirel'in namaz kılarken çekilmiş resimleri siyasetten ve Devlet görevinden ayrıldıktan uzun yıllar sonra çıktı piyasaya, onlar da kendinden habersiz çekilen resimler. Atatürk'ün Balıkesir hutbesinde çekilen sarıklı ve cüppeli resmi ise 90 küsür yıl sonra ortaya çıktı. Dine en büyük hizmetleri yapan Menderes'in ise tek bir karesini göremezsiniz. Oysa bugün takkeli, ihramlı, namaz kılarken, Kur'an okurken, abdest alırken, Camide, Kabe'de görüntü vermek adeta moda oldu. Bir de özçekim yaparak sosyal medyada paylaşan görgüsüzler var. Uzun yıllar önce rahmetli Erbakan'ın abdest alırken çekilen resmi bile, abdest aldığı için değil korumasının ayaklarını kuruladığı için haber değeri olduğundan yer almıştı gazetelerde. O bile ibadetin reklamından kaçınırdı. Şimdi ise gazetelerde, TV lerde boy, boy bu görüntüleri görmek mümkün.
Hal böyleyken son yıllarda gülen, kahkaha atan, eğlenen, dans eden, denize giren siyasetçi fotoğrafı hiç gördünüz mü? Rahmetli Özal şortla, kaptan şapkasıyla gülerek pozlar verdiğinde çoğumuz yadırgamıştık, ama tabuları da yıkmıştı. Demirel'in kahkaha atan bir dolu resmi vardır. Rahmetli Erdal İnönü'nün sıradan fotoğrafları bile hep güler yüzlüydü. Siz hiç Sayın Bahçeli'nin gülen bir fotoğrafını gördünüz mü? Allahtan internet çıktı da bu asık suratlı politikacıların çoğunun gençlik fotoğraflarını Google efendi çıkarıyor piyasaya.
Siyasetçi, devlet adamı gülmez diye bir kural yoktur, aksine güleç yüzlü insanlara hep sempati duyulmuştur. Yoğun iş temposu, ağır devlet görevleri ve siyasi atışmalar, çekişmeler arasında politikacı stres yükünü de taşır. Böyle zamanlarda ise stres atmaya, gülmeye, eğlenmeye ihtiyacı vardır. O yüzden de eski siyasetçilerin, devlet adamlarının yakın çevrelerinde havayı dağıtan, fıkralar anlatan nüktedan kimseler bulunurdu. Rahmetli Mahmut Baler, hem Atatürk'ün hem de Celal Bayar'ın yakınında, sofrasında bulunmuş nadir kişilerdendi. Bir zamanlar TRT Bal Mahmut adıyla bilinen Mahmut Baler'e programlar yaptırmış, fıkralar anlattırmıştı. Onun fıkraları hala dilden dile anlatılır.
Bazen de siyasetçi, özellikle kürsüdeyken, oluşan gerginliği yatıştırmak için kendisi konuşmasını fıkralarla süsler. Rahmetli Demirel bunu en iyi yapanlardandı, vefatından sonra gazeteler sayfalarında bu fıkralara yer verdiler. Bazen kelimelerle anlatamayacağınız bir konuyu bir fıkrayla anlatıp kıssadan hisseyi dinleyenlere bırakmak belki de en etkili yöntemdir. Eskiden siyaset bu kadar keskin değildi, siyasete öfke hakim değildi, üsluplar daha yumuşaktı. Kürsüdeki hatipler, kürsüden inince muhatabının yüzüne bakamayacağı ifadeler kullanmaktan sakınırdı.
Eski siyasetçiler oyunlarda, karikatürlerde kendilerini hicveden sanatçılara hoşgörüyle bakarlardı, kendileri de gülerlerdi bunlara, o yüzden de hakaret olmadıkça dava konusu bile edilmezdi bunlar. Basın da sanat da sıkıyönetime rağmen özgürdüler o günlerde. Rahmetli Zeki Alasya, Metin Akpınarla birlikte rahmetli Demirel ve Erbakan'ın taklitleriyle milyonları güldürürler MC Hükümetlerini yerden yere vururlar ancak muhataplarından tek bir kelime tariz veya eleştiri bile almazlardı. Zeki Alasya öldüğünde yakınlarına ilk taziye mesajı gönderen de rahmetli Demireldi, merhumdan övgüyle söz ediyordu mesajında.
Eskiden politikacılar, görsel şovlara dayalı, taşımalı büyük meydan mitingleri yerine illeri, ilçeleri, kasabaları dolaşıp seçim otobüsü üzerinden halka hitap etmeyi tercih ederlerdi. Haliyle birkaç gün sürerdi bu geziler ve ilginç olaylar da yaşanırdı. Adaylar ve teşkilatlar da boş durmaz, onlar da köyleri kasabaları tek tek tararlardı. Onlar da hoş hadiselere tanık olurlar, sonra da bunlar anlatılır gülünürdü. Bugünkü gibi asık surat hakim değildi politika sahnesine.
Gençlik kollarıyla başlayan kırk yılı aşkın siyasi hayatımda rahmetli Demirel'in birçok yurt gezisine katıldım, Yıldırım Avcı, Cindoruk ve Çillerle de dolaştım yurdu, birçok hadiselere tanık oldum. Köylere, kasabalara kendim ekip halinde gittim, birçok olay geçti başımızdan. Bunların birçoğu Güniz sokakta ve dost sohbetlerinde paylaşıldı, hatta huzurda bulunan gazeteciler bazılarını yazdılar bile. Siyasi tarihimiz birçok istenmeyen olaylar dışında ilginç ve hoş hadiseler, gülünecek olaylarla doludur. Yaşadığım, bizzat tanık olduğum, kendi başımdan geçen olaylar olduğu kadar duyduklarım, bizzat bana nakledilenler ve okuduğum geçmiş hadiseler de dahil fıkra gibi dedirtecek olayları derledim, yayına hazırlıyorum, yakında baskıya girecek. Siyasetçiler de güler demek istiyorum.
Kim bilir belki asık suratlı politikacı fotoğraflarını unutturacak güler yüzlü bir yeni politikacı kuşağı yetişebilir. Öfkenin yerini, hoşgörü, kavganın yerini barış alır. Biraz da gülelim. Sağlık, huzur, neşe dolu günler dilerim.