Geçtiğimiz hafta gündem maddemiz 50 milyon kişiye ait olduğu söylenen kimlik bilgilerinin deşifre edilmesiydi. Çok geçmeden, hemencecik "fail" i bulunuverdi. Olay YSK'ya ve siyasi partilerin üzerine yıkılıverdi. Devletin bütün istihbarat güçlerine, ayan beyan ortada duran kamera görüntülerine, ihbarlara, birçok şüpheli durumlara rağmen, yüzlerce kişiyi kaybettiğimiz terör saldırılarının, canlı bomba eylemlerinin önüne geçemeyen devletimiz nasıl oldu da bu olayı üç günde çözüverdi?
Deşifre edilen kimlik bilgilerinin linki elime geçtiğinde hemen kendimin ve yakınlarımın bilgilerini sorguladım, yoktular. Bazı dostlarımınkini de sorguladım çoğununkiler de yoktu. Demek ki iddia edildiği gibi 50 milyon falan da değilmiş, amaç birden infial ve panik havası yaratmakmış. Şimdi gelelim bu işin kaynağına.
YSK'dan sızdığını nereden biliyorsunuz? Somut deliliniz var mı? Orasını bilemem? Bu ülkede artık iyi yönetişimin en temel ilkeleri olan şeffaflık, hesap verebilirlik v.s gibi kavramlar unutulduğu için bilmemiz de tabi ki mümkün değildir. O yüzden biraz kafa yorup alternatif failleri ortaya koymak istiyorum.
Devletin elinde 79 milyon vatandaşımızın kimlik bilgilerinin kayıtlı olduğu MERNİS sistemi var. Adrese dayalı nüfus sayımı da seçmen kütükleri de bu kayıtlardan yapılıyor. Bu kayıtlara ulaşma yetkisi kimde var? Sistemin uygulayıcılarında, nüfus müdürlüklerinde, emniyette, noterlerde var. Özel bir anahtar ve şifre ile bu saydığım kurumlar sisteme kolaylıkla girebiliyorlar. Türkiye'de 1771 tane noter var ve katipleriyle de bu şifre paylaşılıyor. Her noterde ortalama 5-6 katip olduğunu varsayarsak kamu görevlileri dışında yaklaşık 10 bin sivilde de bu sisteme girme yetkisi var. Bu müesseseleri töhmet altında bırakmak asla istemem, dürüstleri tenzih ederim ama 81 vilayete ve birçok ilçeye yayılmış bu kurumların çalışanları içinde terör örgütü, mafya, dolandırıcı şebekeleri, kendi deyimleri ile paralel bağlantılı kimselerin ya da parayla bu bilgileri satabilecek karakterde insanların bulunmadığının garantisi nedir? Bu bir…
İkincisi altyapı hizmeti sunan kuruluşlar. Bugün Türkiye'de kırsalda yaşayan nüfusun bir kısmı dışında hemen her hane, belediyelerin ya da İSKİ, ASKİ, MASKİ gibi kuruluşların su abonesidir ve kimlik ve adres bilgileri bu kuruluşların elindedir. Bugün BTK verilerine göre mobil telefon kullanan abone sayısı 74 milyon dolayındadır. Bunun bir kısmının mükerrer kullanım, bir kısmının da tüzel kişilere ait olduğunu kabul etsek bile en az 40-50 milyon şahsın kimlik bilgileri GSM operatörlerinin elindedir. Sabit telefonları da eklersek bu sayı daha da artar. TEDAŞ, GEDAŞ, BEDAŞ gibi elektrik dağıtım şirketleri de, Türksat, Digitürk, D-Smart, Tivibu gibi şirketlerle internet servis sağlayıcıları ve daha birçok kuruluş da bu bilgilere sahiptir.
Dahası, bankalarda hesabı olanların, otellerde, tatil köylerinde, kaplıcalarda, misafirhanelerde konaklayanların, talebelerin, yurtlarda kalanların ve daha birçoklarının kimlik bilgileri veri tabanlarına girmiş vaziyettedir. SGK'lılar, emekliler, dul ve yetimlerin kimlik bilgileri de veri tabanındadır. Muhtarlıklarda her türlü kayıt mevcuttur. Uçak şirketleri, ciddi otobüs firmaları, trenler, kargo şirketleri, e-ticaret firmaları, online alışveriş siteleri ve daha yüzlerce kuruluş az ya da çok kimlik bilgilerini veri tabanlarında depolamaktadırlar. Yani bilgi çağında kimlik bilgileri o kadar da gizli değildir. İstenilen her bilgiye kötü niyetli kişilerce ulaşılması hiç de zor değildir, ayrıca veri tabanların hacklenmesi de bilgisayar fareleri için çocuk oyuncağıdır.
Kimlik verileri bunca kuruluşun elinde varken ve ulaşılabilirliği hiç de zor değilken, YSK'nın hedef alınması ve partilere verilecek seçmen kütüklerinde bilgi kısıtlamasına gidileceği yönünde beyanlarda bulunulması sizce manidar değil midir? Seçmen kütüğü adil ve şeffaf seçimin namusudur ve aleniliği mecburidir. Seçmen kütüklerinde çokça suiistimaller ortaya çıkmadı mı? Arsalarda, kümeslerde, kömür depolarında, hatta insanların yaşadıkları kendi evlerinde tanımadıkları sahte seçmenlerin yazıldığı vakalar çıkmadı mı? Adres bilgilerinin ve T.C kimlik numaralarının gizlenerek verileceği iddiaları vardır. Bu hem seçmen kütükleri üzerindeki kontrolü imkansız hale getirir ve hem de sandık başı çalışmasını zaafa düşürür. Sandık başı çalışması deyip geçmeyin iyi motive olmuş bir örgüt sandık başında bile seçim kazanır. Ecevit'in 11'lerle kurduğu güneş motel hükümetini deviren 1979 kısmi senato ve milletvekili ara seçimi bunun en güzel örneğidir.
1979 seçimlerinde, AP Gençliği baş harflerini çağrıştıran, Ankara Gücü (A.G) rozeti taşıyan tüm yurttaki arkadaşlarımız olağan üstü bir görev başarmışlardı. Sandıkların kapanmasına 1-2 saat kala sandık kurulu üyemiz tarafından sandık görevlilerimize verilen oy kullanmayan kişilerin isimleri tek, tek kontrol edilerek AP'ye oy vermesi muhtemel kişiler evlerinden alınarak sandığa taşınmışlardı. Bunun için, Sandık kurulu üyesi-sandık başı görevlisi- mahalle temsilcisi- sokak temsilcisi- apartman temsilcisi(şehirlerde) ve motorize ekip olmak üzere mükemmel bir zincir oluşturulmuş, yaşlılar, hastalar, engelliler, sedyelerle, battaniyelerle ve araçlarla sandığa taşınarak oy kullandırılmışlardı. Sanıyorum Sayın Ertuğrul Aytaç'ın arşivinde bunun güzel fotoğrafları mevcuttur.
Sandığıma dokunma, bu milletin elinde kalan tek silahı odur. Hileli 1946 seçimleri dahil bugüne kadar kim kendi menfaatine seçim kanunları ile oynamaya kalkışmışsa halk onları sandığa gömmüştür. Oy namustur, sandık kutsaldır. Kalın sağlıcakla.