15 Temmuz gecesi Türkiye o güne kadar yaşamadığı ve bir daha da asla yaşamayı düşünmek bile istemediği hain bir saldırı ile karşı karşıya bırakıldı. Bu kalkışma, aziz milletimizin cesaret ve dirayeti, iktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumunun ve idarecilerimizin dik duruşu, yazılı ve görsel medyanın olağanüstü gayret ve cesareti sayesinde ters yüz edildi. Şimdi herkes konuşuyor, dün susanlar kanal, kanal gezerek ahkam kesiyor, herkes demokrasi havarisi kesildi.
2007'de seçim kararı alınıp, kartlar masaya konulduğunda ben de kararımı vermek üzere kendimce nabız tutuyordum. Sanıyorum Şubat sonu, Mart başlarıydı, kamu görevlilerinin görevden ayrılma gününe yakındı. Önüme bir araştırma konuldu, öyle partilerin ya da medya kuruluşlarının manüple edici araştırmalarından değil önemli bir sivil toplum kuruluşunun yaptırdığı ciddi bir çalışmaydı. AKP iktidarı % 25-30 bandındaydı, DYP % !3,5, ANAP ise %4'lerdeydi. DYP ve ANAP'ın birleşmeleri konuşuluyordu, hatta görüşmeler bile başlamıştı. Merkez sağ partilerin toplamı %17,5 ediyordu ama bizim değerlendirmemiz, birleşme sağlanabilirse yaratacağı sinerji ile bu oranın % 20 lerin üzerine çıkacağı yönündeydi.
Ne olduysa ondan sonra oldu, önce birleşmeye çomak sokuldu, ardından 27 Nisan e-muhtırası, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşananlar, 367 zorlaması, mitingler ve kutuplaşma sürecinin başlaması. En sonunda da birleşme tümüyle akamete uğratıldı. ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu seçimlere katılma hakkını da kaybetti ve Bulgaristan'a gittiği söylentileri çıktı, bavul dedikoduları yayıldı. Tüm bunların FETÖ operasyonu olduğu iddia ediliyordu ve bundan en karlı çıkan AKP oldu. Erime sürecinde olan AKP birden %45'lere tırmandı.
Buna rağmen canla başla çalışıyor, köy, kent geziyorduk. Gittiğimiz her yerde AKP kadroları yerine bunlar dikiliyordu karşımıza. Kendi çöplüğümüzde tepki çekmemek adına bana karşı söz söyleyemiyorlar ama kurumsal kimliğimizi yerden yere vuruyorlardı. Çoğunu tanımıyorduk bile ama her yerde onlar vardı. Amaçlarına ulaştılar, bütün gayretlere rağmen DP adını alan DYP sadece %5,5 oy alarak barajın altında kaldı. Mehmet Ağar'ın sonrasında Genel Başkan olan Süleyman Soylu da, Allah var o kadar mücadele etmesine rağmen bu kötü gidişi durduramadı, ilk yerel seçimde oyları %3,5 a düşürerek istifa etti.
Ülkenin yeniden normalleşmesi, merkez sağın yeniden güçlenmesi için Sayın Hüsamettin Cindoruk bir umut olarak çıktı ortaya. Büyük bir rüzgar yakalamıştı, bu rüzgarla DP-ANAP birleşmesini zorlanmadan gerçekleştirdi. Halka yeniden şevk ve heyecan geldi. Sağ tarafına ANAP'ın son genel Başkanı, Salih Uzun'u alarak çıktığı Manisa mitinginde bugün DP'nin tüm Türkiye'de aldığı oy kadar insanı topladı Manisa meydanına. Dargınlar, küskünler birer birer partiye dönmeye başladı. "Evimiz Türkiye" projesiyle merkez sağı tek çatıda toplama gayretine girdi. DP yeniden itibar kazanmaya başladı, halka umut ve heyecan geldi. Bu durum fazla uzun sürmedi, önce teşkilatlardaki ANAP ve DYP'ler arasına nifak sokuldu, sonra bu durum tepeye taşındı. O sırada Ergenekon süreci başlamıştı, Sayın Cindoruk bunun kumpas olduğunu söyleyen ilk kişilerdendi. Cindoruk hedefe konuldu, kara propagandalar başladı, darbecilikle suçlanan Ergenekon ve Balyoz mağdurlarının avukatlığını üstlendiği bile iddia edildi. Cindoruk'un GİK üyeleri arasında yer alan bir akademisyenin 27 Nisan e-muhtırasını kaleme alan kişi olduğu bile iddia edildi. FETÖ'cü basın ve yandaş medya Cindoruk'a açıkça cephe almıştı. Daha kötüsü bu iddialara parti içi muhalifler bile katılıyordu, bugünkü Genel Başkan ve etrafındakiler ilk isyan bayrağını açanlar oldu.
2010 referandumunda Cindoruk hayır dedi. Askeri vesayetin kaldırılıyor olmasına elbette demokratlar karşı çıkamazdı ama başta HSYK yapısı tuzağı olmak üzere yargıyı kuşatacak hükümler nedeniyle hayır deniliyordu. Bu da kara propagandanın tesirinde kalarak evetten yana olan bazı arkadaşlarımızın partiden kopmasına neden oldu. Anayasanın kabulü ile FETÖ'nün yargı içinde kadrolaşmasının önü açıldı. Bunun hata olduğunu bugün AKP'ler de kabul ediyor ama iş işten geçti Türkiye maalesef 15 Temmuzu yaşadı.
Sonunda el birliği ile halka "Cindoruk'la olmuyor" yutturmacası inandırıldı, bu da DP delegesini etkisi altına alınca Cindoruk çekilmek zorunda kaldı. Sonrasını zaten biliyorsunuz DP % 0,16 larda sürünüyor.
Zaman Cindoruk'u haklı çıkardı, Ergenekon'un, Balyoz'un, ve daha nicelerinin kumpas olduğu açığa çıktı, yeniden yargılama süreci başladı, darbecilikle suçlananlar serbest kaldılar, kimileri vekil oldu, kimileri iade-i itibar gördü.
O gün Cindoruk'a isyan bayrağını açanların, onu Ergenekonculukla suçlayanların, kendi siyasi ihtirasları uğruna merkez sağı çökertenlerin Sayın Cindoruk'a bir özür borcu vardır. Merkez sağ ülkenin çimentosudur. Bugün ülkenin içinde bulunduğu birlik ruhu, tam da merkez sağın hedefleri arasındadır. Ülkenin daha da normalleşmesi, 15 Temmuz yaralarının demokrasi, hukuk ve adalet içinde sarılmasında merkez sağın varlığına ihtiyaç vardır. Kalın sağlıcakla.