Ulupark müdavimlerinin konu edildiği yazı dizimizde bu günkü konuk Ertuğrul Aytaç… Aytaç ile Manisaspor’daki başkanlık yılları, siyasi hayatı ve Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığını konuştuk…
Hem gazetemin Medya Grup Başkanı hem cemiyetimin başkanıyla röportaj yapıyorum. Bu benim için bir ilk… Ve inanın karşınızda yaptığınız işin erbabı oturuyorsa, soru sormak öyle çok kolay olmuyor.
Konuşmamız ilerledikçe göreceğiz. (Gülüyor)
KONGRELERİN KİLİDİ ULUPARK’TA AÇILDI
O halde klasik bir soruyla başlayalım… Neden Ulupark Cumhuriyeti?
1960’da Manisa’ya geldiğim zaman Sebahattin Kayhan Manisaspor’un en iyi orta saha futbolcularındandı. Ben de o zaman genç bir gazeteciydim, Manisaspor’u takip ediyordum. Sebahattin Kayhan en son İzmirspor’da futbol oynadıktan sonra futbola veda etti ve Ulupark’ı kiraladı. Sebahattin abiyle bizim dostluğumuz 45 yılı geçer. Hep beraber olduk. Gel zaman git zaman derken biz de Ulupark’ın müdavimi olduk.
Ulupark, Manisa siyasetinin ve iş dünyasının her katmandaki insanın geldiği bir yerdi. Hep orada toplanırdık. Kimisi nargile içer, kimisi oyun oynar, biz de zaman zaman Sebahattin abiyle oturur dertleşirdik. Sebahattin abi sosyal yapısı iyi bir abimizdir. Bu süreç içerisinde devlet erkanıyla, siyasetçilerle arası iyiydi; hep Ulupark’a gelirlerdi… Siyasi parti olabilir, Ticaret Odası olabilir, Borsa olur, OSB olur… Ne zaman seçim olacaksa orada oturulur, konuşulur; orada yön verilirdi. Manisa’nın yönetim kadrosu bu parkta oluşturulduğu için ismi Ulupark Cumhuriyeti oldu… Ulupark’ta benim de çok hatıram var. Manisaspor kongrelerinden, 70-80 yıllarında siyaset yaptığım Adalet Partisi’nden delege seçimlerinden hemen önce Ulupark’ta oturulurdu. O zamanlar Manisa’nın siyasetini yönetenler Mustafa Çapra, Halil Yurtseven, Ümit Canuyar, Dilaver Vardarer ve tabiki Ersan Atılgan’dı.
“ERSAN ATILGAN, ÜMİT CANUYAR VE HALİL YURTSEVEN’İN SÖZÜNDEN ÇIKMAZDIK”
Siz bu konseyin neresindeydiniz?
Valla ben bu konseyin bütün katmanlarında görev aldım. Bilhassa Manisaspor’un ortada kalmaması için bizzat kongrelerin şeklini belirliyorduk. Erdinç Yumrukaya’nın Manisaspor başkanlığı benim konseyimle gerçekleşmiştir. İbrahim Günaydın’ın, Önder Cider’in başkanlığı da böyle olmuştur. En sonunda Belediye Başkanı Adil Aygül’ün güveniyle Manisaspor’un 3,5 yıllık başkanlığı bana da nasip oldu. Ulupark dizaynı içerisinde bu yerlere gelinmiştir. Ulupark güvenilir bir işletme olduğu için Emniyet Müdürü, Vali, kurum müdürleri hep buraya geldi. Valilerden Muzaffer Ecemiş, Celalettin Güvenç hep Ulupark’a gelirdi. Mesela o yıllardan bugüne kadar her sene Ramazan ayında Sebahattin Kayhan bütün Manisa eşrafına Ulupark’ta mutlaka iftar yemeği verir. Ulupark’ın belki de en büyük özelliği oradaki kadroların güvenilir olmasıdır. Manisa denince, onların sözü geçerdi. Onlar kim mi? Ersan Atılgan, Halil Yurtseven, Ümit Canuyar… Onlar bir şey söylediğinde o sözün dışına kimse çıkamazdı, hala öyle. Biz öyle bir terbiyeden geldik. Ulupark yıllardır, Manisa’nın iş dünyasının, siyasetinin ve bürokratlarının gelip oturduğu ve bazı kararları alınıp yürürlüğe girdiği yerdir. Efsane Emniyet Müdürü Nejdet Menzil de hep Ulupark’ta oturanlar arasındaydı.
“MANİSASPOR BAŞKANLIĞIM TESADÜFEN OLDU”
Muhabirlikten, Manisaspor başkanlığına gelmek zor bir iş olsa gerek. Bu karar da o bahsettiğiniz konseyden mi çıktı?
Benim Manisaspor başkanlığım tesadüfen oldu. Bir gün Sebahattin Kayhan ve Erdinç Yumrukaya beni aradı. ‘Bu kulübü kurtaralım, Tarık Almış’ı Manisaspor başkanı yapalım’ dediler. O zaman Vali Muzaffer Ecemiş’ti. Sabah 8:30’da buluşup Vali’yle görüşmeye gittik. Vali bey çok memnun oldu. Tarık Almış’a ‘Sizin gibi bir işadamının tekrar bu kulübü almasından memnun oluruz’ dedi. Tarık Almış da ‘Sayın Valim iyi güzel de, işe başlarken herkes vaatlerini yerine getiriyor sonra da bunlar unutulup gidiyor. Bana bir güvence verin’ dedi. Vali de ‘Ben daha yeni göreve başladım, size yardım edeceğimin sözünü veririm ama parasal konuda bir şey söylemem’ dedi. Oradan çıktık, Belediye Başkanı Adil Aygül’ün yanına gittik. Tarık abi pek gönüllü olmadı. Tarık abi ‘benim boş lafa karnım tok’ dedi. O zaman gazeteci dostum Nejat Tokbay meclis üyesiydi. Nejat’a ‘Tarık abi Manisaspor’u almayacak gibi görünüyor, kongreye de az kaldı, ne yapacağız’ dedim. Nejat ‘Başkan sen ol’ dedi. Param yok pulum yok, bir kulübün yönetilmesi kolay mı? Biz yönettik, olur bu iş’ dedi. Öyle deyince ben geri döndüm. Adil Aygül’e ‘Ben Manisaspor kulüp başkanlığını alıyorum’ dedim. ‘Allah razı olsun’ dedi. Kongreye 2-3 gün vardı, ‘listeyi getirin’ dedim. ‘Bunların içerisinden benimle birlikte çalışacak arkadaşları seçelim’ dedim. O günkü şartlarda Anemon Otel’in Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapan Salim Yavaş, Haşim Ağar, Ahmet Erken, Arif Koşar gibi arkadaşlarımız vardı. Onlarla birlikte telefon görüşmesi yaptım. ‘Tamam başkan uyarız’ dediler. Manisaspor başkanlığı maceram böyle başladı. O zaman kulüp 2. ligden 3. lige düşmüştü. Borçlar vardı. Kulübün kasası tam takır kuru bakır. Bir tek belediyenin garaja girdiği araçlardan alınan puldan başka gelir yoktu. Allah razı olsun, Tarık abi tesisleri yapmıştı. Ben Manisaspor başkanlığını aldığımda kadro tamamen dağılmıştı. Zühtü Babacan benim has adamımdı. Onun sayesinde başkanlık sürecini kimseye muhtaç olmadan bitirdim. O yıl ilk sene altyapıdan yetişen 2 futbolcuyu sattık. Para yok, futbolcular dağılmış… Galatasaray’ın ünlü futbolcularından Suat Mamak geldi. Fatih Terim de Galatasaray’ın başında. Suat abi geldi, oyuncu istedi. Kulüpte 5 kuruş para yok, ‘Bu transferde, peşinatlarla ilgili kolaylık sağlarsanız Murat isimli bir oyuncuyu veririm’ dedim. O günkü parayla 20 bin TL’den kapı açtık. Fatih Terim ’10 bin TL’ye al’ demiş. Tabii ben o zaman 5 bin TL deseler oyuncuyu verecektim. Bu ilk görüşmeyi bitirdik. Ondan sonra Suat abi bana, ‘Ertuğrul, sende Tarık diye bir oyuncu da varmış’ dedi. ‘Onu satmıyorum’ dedim, tabii cilve yapıyorum. ‘Beni Fatih Terim’e mahcup etme, onu da al gel’ dedi. ‘Bu paraya olmaz’ dedim, ‘Ona da 10 bin TL verelim’ dedi. O günkü 20 bin TL para çok büyük paraydı. Bizim 1,5 yıllık bütçemiz falandı. Teknik Direktörüm Mümin Özkasap’tı. Bugün Manisaspor’a yine başkan olsam, yönetimimdeki ikinci adam Zühtü Babacan, teknik direktörüm Mümin Özkasap olur. Onlar beni dinleyen, uyumlu çalışabildiğim kişilerdi. O günkü şartlarda yönetim kurulum hep dev kadroydu. Bütün transfer işlerini Zühtü Babacan ile yaptık. BESYO’nun Manisa’da olması benim için büyük avantajdı. Çok cüzi rakamlara anlaştık. Kulübü ligden düşürmeden, sağdan soldan çok fazla para talep etmeden başkanlık dönemini kapattık. Benden sonra da kulübü şimdiki Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün aldı. O zaman da biz Vestel’le Manisaspor’u birleştirdik. Büyükşehir Belediye Başkanımız Cengiz Ergün de takımı süper lige kadar çıkardı.
“YAZILMASI GEREKENLERİ YAZDIM”
Bu çevreyi yaratmanızda mesleğinizin etkisi ne kadar oldu?
Ben gazeteciliğe 1970 yılında başladım. Henüz 23 yaşındayken, 73-74 döneminde Ankara Köy İşleri Bakanlığı’nda Bakan Başdanışmanı oldum. Onun da etkisi oldu. O zaman Tercüman Gazetesi vardı. Merkez sağı temsil ediyordu. Daha sonra Hürriyet oldu. Manisa’da o günkü şartlarda baba Nejat, Ahmet Kurşun, Işık Ersan vardı. Basın piyasası dar çerçeveliydi. Ahmet Kurşun Ticaret Odası Genel Sekreterliği’ne başlayınca Manisa’daki bütün yerleri ben doldurdum. Anadolu Ajansı, TRT, Tercüman Gazetesi, Hürriyet Gazetesi ve Günaydın Gazetesi bendeydi. Tek adamdım yani. E tabii çalıştığım kurumlarla, siyaset çerçevesinde güvenilir bir imaj çizdim. Gazetecilik ilkelerimi Yavuz Donat’ı örnek alarak yaptım. Onlar da bana güvenerek her gizli toplantılarına çağırırlardı. O günkü şartlarda yazılması gerekenleri yazdım, yazılmaması gerekenlere bulaşmadım. Olaylar sonuçlandıktan sonra yazdıklarım da olmuştur, tarihte gizli kalsın diye yazmamışlığım da…
“EŞİMDEN BAŞKA KİMSE BENİ KALDIRAMAZDI”
O gizli toplantı masalarına girmek çok zordu değil mi? Hele ki bir gazeteci olarak…
Ben mesleğe başladığım zaman Hikmet Çetinkaya benim ağabeyimdi. Oradan da çevre edindim. Benden 10-15 yıl daha tecrübeli gazetecilerle çalışma şansım oldu. Onların masalarında oturabilmek için gayret sarf ettim. Tabii bu noktaya gelmemde eşim Nermin hanımın da katkıları çok büyük. Bu yüksek tansiyonlu meslek hayatı nedeniyle evime pek fazla zaman ayıramıyordum. 3 çocuğum var. Hepsini Nermin hanım büyüttü. Onların okullarıyla, beslenmesiyle hep o ilgilendi. Ben kendimi topluma ve kendime adadım (Gülüyor).
Beni eşimden başka kimse kaldıramazdı diyorsunuz yani…
Tabiiki. Başka bir eş 45 sene bana dayanamazdı. Çok zordu.
Sizin siyaset geçmişiniz de var. O günleri anlatır mısınız?
1977’de Manisa siyasetinde Adalet Partisi’nde Ümit Canuyar gibi kuvvetli bir isim başkanlık yapıyordu. İl Sekreterliği görevine geldim, en genç bendim. O zamanlar bugünkü gibi bir siyaset ortamı yoktu. O dönemler daha katıydı. Artık İl Yönetimleri 50 kişi. O zaman Adalet Partisi gibi bir partinin İl Yönetimine, İlçe Yönetimine girmek, hatta ve hatta mahalle delegesi olmak mucize gibi bir şeydi. Parayla, pulla olacak bir iş değildi. Ben İl Sekreteri olmadan önce İl Gençlik Kolları’nda da görev almıştım. O zaman ilçe teşkilatları 11, il yönetimi 15 kişiydi. Düşünebiliyor musun? Sana şöyle söyleyeyim. Ben 28 yaşında iktidardaki bir partinin İl Başkanı’ndan sonra gelen ikinci adamıydım. 12 Eylül’e kadar devam ettim. Ersan Atılgan’ın Belediye Başkanlığı seçim kampanyalarında bulundum. Ersan Atılgan belediye başkanı olduktan sonra beni basın danışmanı yaptı. Manisa ilinde Vilayet ve Belediye dahil basın bürolarının kurulmasının öncüsü ben oldum. İhtilale kadar da Ersan Atılgan’ın basın danışmanlığını sürdürdüm. Sonra Ertuğrul Dayıoğlu ile çalıştım. Orada çalışmama rağmen karşısında olan Ümit Canuyar’ı destekledim. Sonra da Doğru Yol Partisi’nden belediye meclis üyesi seçildim ve görevimi bıraktım. Ersan Atılgan’ı çok severim. Benim ağabeyimdir, çalışması zor biridir, katı kuralları vardı ama şimdi görüyorum ki böyle olması gerekiyormuş. 1986 seçimlerinde Ekrem Pakdemirli’yle dostluğum oldu. Sümer Oral da çok sıkı bir dostumdur. Onlara özel danışmanlıklar da yaptım.
“SİYASETÇİLERİN GÜVENİP SÖYLEDİĞİ ŞEYLERİ YAZAN GAZETECİLERİN ÖMRÜ KISA OLUR”
Şimdiki siyasi durumu nasıl görüyorsunuz peki? Sizin siyaset yaptığınız dönemlerden bu yana her şey çok değişti.
Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz’ın inatlaşması sonucu her iki partinin dağılıp 2002’de AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesiyle rüzgar değişti. Bülent Arınç, 1968 yıllarından beri dostumdur. 2002’den önce merkez sağın dağılıp AK Parti’nin kurulduğu zaman seçim Kasım ayında yapılacaktı. Ben Ağustos ayında Haber Gazetesi’nde ‘AK Parti gümbür gümbür iktidara geliyor’ diye bir yazı yazdım. Benim siyasi yapım da belli biliyorsun, o günden bu güne değişen bir şey yok. Benim çevremdekiler ‘böyle saçma şey olabilir mi, ne çabuk döndün’ dediler. Onlara ‘Ben işimi yapıyorum, Anavatan Partiliyim ama seçimde baraj altı kalacağını biliyorum’ dedim. Doğru Yol Partisi’nin durumunun da hiç iç açıcı olmadığını söyledim. Bülent Arınç yazımı okumuş. Özel bir görüşme yaptık. ‘Biz yeni kurulmuş bir partiyiz, bunu nasıl görebildin’ dedi. ‘Durum öyle değil, Anavatan Partisi baraj altında kalacak. Vatandaşlardan gördüğüm kadarıyla böyle bir tablo var’ dedim. O da ‘Biz de ona göre hazırlıklı olalım’ dedi. Siyasette her zaman güvenilir olmak lazım. Ben bunu bilir, bunu söylerim. Yaptığın haberler bir gün seni manşete getirir ama sana güvenip yanında konuştuğu için zarar gören siyasetçiler olursa ömrün çok kısa olur.
“GENÇLERLE İLETİŞİM KURAMAMIŞ OLABİLİRİM”
Kritik soruya gelelim. 38 yıla yakındır Manisa Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı görevini yürütüyorsunuz. Bu konuda benim de size yönelik eleştirilerim olmuştu, biliyorsunuz. Bu zamana kadar Cemiyet Başkanlığı görevini bırakmamanızla ilgili de çok eleştiri aldınız. Piyasada da bu konu çok konuşuluyor…
Manisa Gazeteciler Cemiyeti’ni kurduğumuz yıllarda sayımız çok azdı. İlk seçimi rakibim olan Ersan Soytürk’ten 2 oyla farkla kazandım. 92 yılına kadarki süreçte bir tek Hür Işık Gazetesi vardı. O zamanlar böyle katı kurallar yoktu. Ulusal medyada görev alan arkadaşlarımızı üye kaydetmiştik. İzmir’den Hıncal Uluç gibi, Metin Gökalp gibi isimler vardı. Ancak böyle kongreye gidebilirdik. Nasıl Manisaspor’da Zühtü Babacan has adamımsa, Cemiyet’te de Ali Filizkan, Mehmet Hakkı Özbayır’dır. Bunlar benim temel direklerimdir. Madem sordun, açık yüreklilikle cevap vereyim: Ulupark’la ilgili diğer serüvenlerimi dinledin. Cemiyet içerisinde olmak, Cemiyet’i yönetmek çok ayrı bir şey. İyi bir gazeteci olmak, Cemiyet başkanlığını çok iyi bir şekilde götürmek anlamına gelmez. Futbol oynarsın ama iyi bir teknik direktör olamazsın. Bunun gibidir. Ben Gazeteciler Cemiyeti kongrelerinde çoğunlukla tek liste çıktım. Her kongrede bir iki kişi muhalif olurdu. Hiç kimse kusursuz değildir. Bende de, gazeteci arkadaşlarımda da kusur olabilir. Ben yeni nesille pek fazla haşır neşir olamadım. Bu çok açık. Ama Manisa medyasının bugünkü noktaya gelmesinde, Hür Işık Gazetesi’nden sonra 10 gazetenin daha Manisa’ya kazandırılmasında benim emeğim var. Manisa’da Hür Işık’tan sonra ikinci yerel gazete olan Haber Gazetesi’ni Haşim Ağar’la kuran benim. Benden sonra Erdinç Yumrukaya, Halis Teker, Arif Koşar ve diğerleri bu piyasanın içine girdi. Bu gazeteler için de kadro lazımdı. Zaman zaman ‘Başkan bir şey yapmıyor’ laflarına maruz kalırım, sen de biliyorsun. Aslında gelip benden bir şeyler öğrenmek isteseler, herhangi bir şey isteseler; onlara hayır demem. Bugüne kadar hiç demedim.
Türkiye’de yeni seçilmiş Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı, hiç kimsenin bir konferansa bile davet edemediği süreçte, Hıncal Uluç’ın sayesinde Manisa’ya getiren Manisa Gazeteciler Cemiyeti’dir. Bu benim başkanlığım döneminde olmuştur. İlk defa Cemiyet’in bir ödül töreni TRT’den 45 dakika canlı yayınla verilmiştir. Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Kenan Evren bile beni ziyarete gelmiştir. Dışarıdan davulun sesi hoş gelir. Konuşmak çok kolay, icraat yapmak zor. Tabii ki ben de bu süreç içerisinde bazı arkadaşlarımı kırmışımdır, bazılarını görmezlikten gelmişimdir. Bunu inkar edecek falan değilim. Ama ben hiçbir zaman bana rakip olunan kongrelerde bile hiçbir olumsuz, uzlaşıdan uzak bir tavır sergilemedim. Üye aidatlarını ödemeyen üyelerimizin aidatlarını cebimden ödeyip onların oy kullanmalarını hatta başkan adayı olmalarını bile sağlamışımdır. Eğer ben, bana rakip diye herhengi bir meslektaşımdan çekinseydim, benim karşımda üye olarak kalabilirlerdi ancak üyelik aidatlarını ödemedikleri için aday olamazlardı. Ben demokrat bir insanım. Bugün Türkiye’de sosyal demokratlar çok ilerideyiz diyor. Merkez sağdaki demokrasi anlayışı, sosyal demokrat diye geçinen partilerin hiç birinde yoktur. Ben onlardan aldığım terbiyeyle Cemiyet’i yönettim. Bana rakip olan arkadaşlarımla her zaman dostluğuma devam ettim, hep birlikte oturdum. Ben kendime ve ekibime güvenirim.
“TÜRKİYE’DE 24 SAAT ÇOK UZUN BİR SÜRE”
Son olarak tüm basın camiasının merak ettiği bir soruyu sorayım. 2018’de Gazeteciler Cemiyeti olan kongresini yapacak. Aday olacak mısınız?
Ben Süleyman Demirel’in öğrencisiyim... Türkiye’de 24 saat çok uzun bir süre. Bu soruya şimdilik yorum yapamayacağım…
Editör: TE Bilişim