Kendi başına bir Cumhuriyet olan Ulupark, 1980’li yıllardan bu yana şehrin nabzının tutuldu yer. Ve bu söylem asla bir abartı değil. Şöyle ki siyasette koltuk sahibi mi olmak istiyorsun; şehrin futbol takımına futbolcu transferi mi lazım; bir kamu kurumuna tayinin mi çıksın istiyorsun; şehrin herhangi bir noktasına küçücük bir çivi mi çakılacak yahut şehir için önemli bir hizmet mi yapılacak; şehrin geleceği için karar verenler arasında mı olmak istiyorsun; işte bunun için Ulupark’ın beyaz ferforce ayaklı, mermer masalarına oturmanız gerek!
Ulupark Cumhuriyeti’nin müdavimleri arasında olmak kolay şey değil... Öyle hemen bir sandalyeye de ben ilişeyim demekle olmuyor… Öncelikle iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olan o bel kemiği niteliğindeki isimlerin icazetini almanız gerekiyor. Ulupark müdavimliği sabır, saygı, özveri ve emek isteyen bir iş.

Manisa’nın önde gelen işadamları, siyasetçileri ve sporcularının karar merkezi haline gelen Ulupark’ta dünden bu güne neler yaşandı? Ulupark’ta oturduktan sonra kimler ‘Başkan’ sıfatını almaya hak kazandı? Ulupark müdavimleri arasında yer alabilmek için ne yapmak gerekirdi? Bir Ulupark müdavimi nasıl olunurdu?
Ulupark müdavimlerini konu edindiğimiz yazı dizisinde, yeşiller arasında saklanan o parka neden ‘Cumhuriyet’ ünvanı verildiğini çok daha iyi anlayacaksınız.
Yazı dizimizin ilk konuğu, 1974 yılından beri Ulupark’ı işleten Sebahattin Kayhan.
İşte dünden bu güne Manisa ve Ulupark Cumhuriyeti…
Ulupark’ın en uzun işletmecisi sizsiniz. Öyle ki artık burasının ismi ‘Ulupark Cumhuriyeti’ olarak beyinlere kazındı. İşletmeyi almanız nasıl oldu?
Sebahattin Kayhan: 1974 senesinde ihaleye girdik. Ulupark’ın etrafı 2 metre duvar kaplıydı. Yollar yoktu. Ertuğrul Dayıoğlu beni çağırdı, burayı almamı istedi. Ona ‘abi burası çok zor’ dedim. Bana ‘sen karışma’ dedi. 1 hafta sonra duvarları yıktı, yolu açtı. Burası 23 dönüm. Ortada 8,5 dönüm bir yer kaldı. ‘Burası sana ait’ dedi. Ben korktum. ‘Ertuğrul abi burayı nasıl sandalyeyle dolduracağız?’ dedim, ‘sen bulursun’ dedi. Bu şekilde başladık. Bu işletmeye sahip olmamın nedeni Ertuğrul Dayıoğlu oldu. Onun sayesinde yapabildim. Burayı ilk açtığımız zaman Manisa’da 100 bin nüfus vardı. O zamanlar Manisa’da 3 tane park vardı. Biz demir sandalye getirdik, farklılık oldu. Herkes buraya hücum etti. Eski Emniyet Müdürümüz Yılmaz Sezgin nargile içmeye geliyordu. O gelince, etrafındaki şube müdürleri de gelmeye başladı. Şehrin ileri gelenleri geliyordu. Manisa’nın politikası burada gerçekleşiyordu. Ertuğrul abi zaten politikacıydı. Zaman içerisinde burası politik bir havaya bürünmeye başlayınca Halil Yurtseven gelmeye başladı. Onunla birlikte Ersan Atılgan, Tarık Almış, Nejat Tokbay gibi şehrin önemli isimleri Ulupark’a geldi. Siyaset burada toplanıyordu. Zamanla burasının siyasetin en önemli noktalarından biri olduğunu anladım.
“METREKAREYE 3 BAŞKAN, 5 MİLLETVEKİLİ ADAYI…”
Makam mevki sahibi olmak isteyen Ulupark’a gelmek zorundaydı yani… Yanlış anlamıyorum, değil mi?
Sebahattin Kayhan: Koltuk sahibi olmak isteyen Ulupark’ta takılmaya başladı. Ben her zaman ‘beyler hiç korkmayın, koltuğunuzu kaybederseniz hepinize burada bir koltuk veririm’ diyordum. Burada metrekareye 3 tane başkan, 5 tane milletvekili adayı düştüğünü görebilirsiniz. Eski Emniyet Müdürlerimiz hep buraya gelirdi. Bir gün Ulupark’a geldim, ‘şurada oturan biri var, seni çağırıyor’ dediler. ‘Allah Allah, bu kim ki’ diye düşündüm. İşlerimi hallettikten sonra yanına gittim. Konuştuk, bana ne iş yaptığımı sordu. Futbolcu olduğumu, Manisaspor’da top oynamak için Manisa’ya geldiğimi ve şu anda buranın işletmecisi olduğumu söyledim. En sonunda ‘peki bey siz kimsiniz?’ diye sordum. Bana ‘Yeni Emniyet Müdürü Yılmaz Sezgin’ dedi. Toparlandım, ‘rahatsız olma’ dedi. O günden beri Hüseyin Çapkın, Kemal İskender gibi değerli müdürler gelmeye başladı. Ben buraya geldiğim zaman burada uygunsuz işler olurdu. Ben buradan hepsini temizledim. Buraya bir aile gelir, kimse yan bakamaz. Bir bayan tek başına gelir oturur, kimse onu rahatsız edemez. Baştan beri böyle sıkıntılı bir denetim yaptık. Siyasetçilerin buraya gelmelerinin nedenlerinden biri de buydu.
“364 GÜN KAZANIYORUZ, BIRAK 1 GÜN DE ONLARIN İSTEDİĞİ OLSUN”
Metrekareye 3 başkan, 5 milletvekili adayı dediniz. Bahsettiğiniz isimler şehrin ve hatta ülkenin önde gelenleri. Tabii bu gelenlerden çay parası almadınız. Peki bu zamana kadar bu işletmeyi nasıl ayakta tuttunuz, parayı nereden kazandınız?
Tarkan Kayhan: Hıdrellezlerde burası çok dolu oluyor. Ben askerliği bitirdim geldim. Cabbar bir şekilde işe girdim. Kadınlar termosta çaylarını getirmişler, bardak ve şeker istiyorlardı. Çay satamıyordum. En son ‘bardak vermeyin’ dedim. Tam o sırada babam geldi. ‘Niye bağırıyorsun’ dedi. ‘Baba çay satamıyoruz, insanlar çaylarını evden getirmiş, piknik yerine çevirdiler burayı’ dedim. ‘Sen bir sakin ol, ne istiyorlarsa verin müşterilere’ dedi. ‘Baba neden böyle yapıyorsun’ diye sordum. ‘Sen burada 364 gün para kazanıyorsun, bırak 1 gün de onların istediği olsun. Bu insanlar yarın da parayla içerler’ dedi. İşte o zaman babamın işletmecilik anlayışına ve zekasına hayran kalmıştım.
Sebahattin Kayhan: Benim babamın okuma yazması yoktu. Babam Zonguldak’ta kahveciydi. Ben halde, kahvede büyüdüm. Kahveciliği kendi kahvemizde öğrendim. Çocukluktan beri ticaretle, işletmecilikle büyüdüm. İşletmeciliği babamdan öğrendim. O ne yaptıysa ben de hayatımda bunu gerçekleştirdim. Bir bardak çayın derdine düştüğünüzde değil, herkesin gönlünü kazanarak para kazandığınızda zengin olursunuz.
MANİSASPOR’UN TESİSİ ULUPARK’TAN ÇIKTI
Siyasetin bu kadar iç içe olduğu bir parkın işletmecisi olarak son olarak vereceğiniz bir örnek var mı?
Sebahattin Kayhan: Ertuğrul Dayıoğlu Anavatan Partisi’ndeydi. Herkes onun yanında akşam toplanırdı. Dilaver Vardarer Doğru Yol Partisi’ndeydi. Biz de nargilemizi alıp onların yanına giderdik. Bu masada Manisa hakkında karar alınırdı ama ses çıkmazdı. Manisaspor bir ara ortada kaldı. Manisaspor 3. Lige düştü. Böyle olunca kimse sahip çıkmadı. Bir gün ortağım Ulupark’a geldi, ‘ben Manisaspor’a başkan olmak istiyorum’ dedi. ‘Bizim işimiz değil’ dedim. Öyle böyle Manisaspor’a başkan oldu. O zaman Manisaspor 2. lige çıktı. Bir abimiz vardı burada. Nargile içiyordu, yalnız takılıyordu. Ne iş yaptığını bilmiyordum. Bir gün ne olduysa birisi bana ‘senin burada Manisa’nın patronları oturuyor’ dedi. Onu Manisaspor’a başkan yapın dedi. Kim olduğunu sordum. Geldi ve Tarık Almış’ı gösterdi. Ben de usulca yanına yanaşıp ‘Tarık abi nasılsın?’ dedim. O da Manisaspor’un maçına gitmiş, çocuklara prim dağıtmış. O ara da Manisaspor’a başkan arıyorduk. ‘Gel Manisaspor’a başkan ol’ dedim. ‘Ben başkan olmam, yer göstersinler tesis yapalım’ dedi. O zaman Zafer Ünal Belediye Başkanıydı. Hemen durumu anlattım, tesis için yer aradık. Laleli’de boş yer bulduk ve Manisaspor’a tesis yapıldı.
Editör: TE Bilişim