Öğretmenlik hiç şüphesiz en kutsal meslek, hele ki bu mesleğin; nesil yetiştirmek gibi zor ve bir o kadar da önemli bir görevi olduğu düşünülürse… Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü… Bu önemli günde, en kutsal mesleğin temsilcisiyle keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Manisalı tarih öğretmeni Ali Yılmaz geçen yılın ekim ayında emekli olduğunu söyleyerek başlıyor sözlerine. 57 yaşındaki Yılmaz, ilkokulu Ali Rıza Çevik İlkokulu’nda, ortaokulu da Şehitler Ortaokulu’nda okuduğunu belirtiyor. Çanakkale’de parasız yatılı okulda öğretmen okulunda okuduktan sonra Balıkesir Necatibey Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun olduğunu ve mesleğe ‘Merhaba’ dediğini anlatan Ali Yılmaz, ilk öğretmenlik heyecanını şöyle anlatıyor:

“ELLERİM AYAKLARIM TİTRİYORDU”

“Kuşadası Kaya Aldoğan Lisesi’nde tarih öğretmeni olarak göreve başladım. 13 Ocak 1983 yılıydı. 22 yaşında gencecik bir öğretmendim. İlk dersime girdiğimde elim ayağım titriyordu. Stajyer olarak göreve başlamıştım. 6 ay boyunca daha tecrübeli bir öğretmenle derse girdim ve daha sonra bağımsız olarak derslere girmeye başladım.”

“ÖĞRETMENLİK GÖNÜL İŞİ”

İnsanları eğitip topluma hazırlamanın zor ve bir o kadar da önemli bir görev olduğuna değinen Ali Yılmaz, “Geleceğe yatırım yapıyorsunuz. Bunu hissettiğiniz zaman ne kadar genç olsanız da o yükü omuzlarınızda taşmaya başlıyorsunuz. O nedenle öğretmenlik bir gönül mesleği.” diye konuşuyor.

“ÖĞRETMEN DONANIMLI OLMALI”

34 yıl boyunca öğretmenlik yapan ve 9 farklı okulda görev alan Ali Yılmaz, öğrencilik yıllarının şimdiki eğitim sistemiyle çok farklı geçtiğini dile getiriyor. “Öğretmen donanımlı olmalıydı” diyen Yılmaz, şöyle devam ediyor: “Aldığımız eğitimin gereği ideallerimiz vardı. Öğretmen okulu mezunu olmakla kendimi şanslı addediyorum. Çünkü öğretmen okuluna girmek çok kolay değildi. Bizim eğitim aldığımız dönemle şimdiki dönem çok farklı. Teknoloji bizim dönemimizde bu kadar gelişmemişti. Biz öğrenciler için doğrudan rol modeldik ve buna göre kendimizi yetiştirmemiz gerekiyordu. Daha donanımlı öğretmenler olmak zorundaydık.

Müzik aleti çalmak, el becerilerine sahip olmak, toplumu bilmek, kısacası daha fazla donanımlı olmak zorundaydık. 70’li yıllarda öğretmen okullarından mezun olanlar hiçbir elemeye tabi tutulmadan öğretmen olarak göreve başlardı. Bu da bahsettiğimiz donanımı gerektiriyor. O günün koşullarında giyim-kuşam, konuşma-diksiyon, sosyal etkinliklere katılabilme, çevre duyarlılığı, kendi kendine yetebilme gibi özelliklere sahip olmaları gerekiyordu.”

“ÖĞRETMEN HATASIZ, KUSURSUZDUR”

Mesleğinin ilk dönemlerindeki öğretmenlik olgusuyla şimdiki dönem arasındaki farklara da dikkat çekiyor Ali Yılmaz. Eskiden öğretmenlere hata yapmayan, kusursuz gözüyle bakıldığını, öğrencilerin öğretmenleri bu şekilde tanımladığını anlatan Yılmaz, şimdilerde öğretmenliğin sıradanlaştığını öne sürüyor.

Bu durumun, alınan eğitimle de bağlantılı olduğunu ileri süren Yılmaz, şöyle devam ediyor: “Çünkü o zaman verilen eğitimin en önemli özelliği insanı sorumluluk sahibi yapmasıydı. Gelişime açık, disiplinli ve çalışmaya yönelik bir terbiye aldık.”

“ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİYKEN MESLEKTAŞ OLDUK”

Mesleğiyle ilgili unutamadığı anılardan en önemlisini anlatırken bir hayli zorlanan ve ‘Çok fazla var hangisini anlatayım?’ diyen Yılmaz,  bir süre duraksadıktan sonra başlıyor anlatmaya:

“Şehitler Ortaokulu’nda öğrenciyken coğrafya öğretmenim ve eşi vardı. Yaşıyorlarsa Allah uzun ömür versin, öldülerse Allah rahmet eylesin. İsimleri Mehmet ve Gönül Bağırsakçı. Şehitler Ortaokulu’nda onlar öğretmen biz öğrenciydik. Öğretmen olduktan sonra İzmir Gürçeşme Lisesi’nde görev yaparken öğretmenler odasından girdiğimde iki öğretmenimi de karşımda gördüm. Öğrencisi olduğum o iki insanın öğretmen olarak karşılarında bulunmak benim için hem heyecanlı hem de unutulmaz bir andı.”

“24 KASIM BU HALİYLE BÜYÜK BİR BOŞLUK”

Geçmişe dair yaptığımız keyifli sohbetin ardından günün anlamının sorduğumuz Ali Yılmaz, aslında birçok öğretmenin içinden geçen, fakat dile getirmekten çeşitli nedenlerden dolayı çekindiği cümlelerle anlatıyor 24 Kasım’ı.

24 Kasım’ın bu haliyle içinin boş olduğunu, süslü laflarla anılacak bir gün olmadığını, anlamının daha derin olması gerektiğini ifade eden Yılmaz, şunları aktarıyor: “Annelik, babalık nasıl yılda bir gün değilse öğretmenlik de yılda bir gün olmamalı. Öğretmenlik beşikten mezara kadardır. Öğretmenlere saygınlığını kazandırırsanız bu gün anlamlı olur. Bunun da belli başlı yolları var.

Öğretmen yetiştiren kurumları yeniden canlandırmak gerekiyor. Yeni uygulanan sistemle öğretmen yetiştirmek mümkün değil. Öğretmenlerimizin maddi, manevi, yaşam, özlük hakkı gibi koşullarını iyileştirmeden 24 Kasım’dan bahsetmek doğru değil.

Öğretmen geziye gidebilmeli, kitap okumalı aktivitelere katılmalı, bunlarla ilgili materyallere ulaşabilmeli. Bunları yapmak için de bahsettiğimiz koşullar iyileştirilmeli.”

“ATATÜRK’ÜN GÖSTERDİĞİ YOLDAN SAPMAYIN”

Yeni öğretmenlere ve öğretmen olmayı düşünenlere de seslenen Ali Yılmaz, son olarak şu ifadeleri kullanıyor:

“Öncelikle bu mesleği sevmek gerekiyor. Çünkü öğretmenlik feragat gerektiren bir meslek. Mesai mefhumu olmayan, 8-5 masa başı bir görev değil. Bu kavramla öğretmenlik ele alınamaz.

Bir öğretmen kendi dilini çok iyi bilmeli. Sadece bir branştan bahsetmiyorum. Bütün öğretmenler için geçerli bir durum. Ancak dilini, içinde bulunduğu toplumun yapısını iyi bilen bir öğretmen iyi bir nesil yetiştirebilir.

Son olarak ve en önemlisi de öğretmenlerimiz Atatürk’ün yolundan ayrılmamalı. Atatürk’ün bütün toplumsal kurumlarda ve yaşantımızda öngördüğü aklın ve bilimin egemenliğinden taviz vermemek en önemli yol gösterici olmalı.”

Editör: TE Bilişim