Kaldı üç gün… Şimdi artık köşe yazarları oyumun rengi şudur, budur diye yazmaya başlarlar. Bu da benim halkoylamasından önceki son yazım. Yazımın başlığını görüp benden de bekliyorsunuz belki ama ben, ihsası reyde bulunmayacağım, yani oyumun rengini açıklamayacağım. Zaten bugüne kadar yazdıklarımdan okuyucularım oyumun rengini anlamadılarsa bugün açıkça yazsam da kıymeti yok.

            Gazetelerin asli görevi, vatandaşı olan bitenden haberdar etmek, tarafsız, objektif bir şekilde bilgilendirmek, bir de halkın sorunlarına parmak basmak ve hissiyatına tercüman olmaktır. Bizim gazetemiz de bunu yapıyor.

            Haaa… Aksini yapan yok mu? Elbette var. Tek taraflı yayın yapan, beyin yıkayan, halkı doğru bilgilendirmek yerine algı operasyonlarıyla yönlendirmeye çalışan,  haberleri çarpıtan, yalan haber yayan, komplo teorileri üreten, iftira atan, şahısları hedef gösteren, çamur atan gazeteler de var. Biz kısaca onlara yandaş medya diyoruz. Demokrasisi oturmamış her ülkede de vardır böyleleri. Bunlar aynı zamanda sahibinin sesidirler de. Havuzdan beslenirler, korunurlar, kayırılırlar ama görevlerini de iyi yaparlar hani. Bir milim bile doğru yola yönelseler hemen fırçayı yerler, hatta ağlayanlarını bile gördüm. Bir zamanlar Sovyetlerin Pravdası, Mısır’ın El- Ahram’ı, Hitler’in Nazi Briefe ve Der Angriff gazeteleri, Mussolinin’nin  Popolo d'Italia gazetesi ve tek parti döneminin Ulus’u da böyle gazetelerdi.

            Köşe yazarlarına gelince, onlar elbette kendi kanaat ve görüşlerini özgürce yazma hakkına sahiptirler. Ancak bunu yaparken sahip oldukları köşenin ne iktidara ne de gazete patronuna ait değil, halka ait olduğunu da unutmamaları gerekir. Zira o köşenin sadece kendi yandaşlarınca değil farklı düşüncede olanlarca da okunuyor olduğu varsayımını kabul etmek gerekir. Yoksa kendin çal, kendin oyna annen seni köşe yazarı sansın. O yüzden ben farklı düşünenleri de incitmemek adına açıkça oyumun rengini söylemeyeceğim, ama bu oyumu verirken neleri yapıp, yapmayacağımı açıklamama da engel değil.

            Şunu herkes iyi bilmelidir ki;

            Ben, milleti kutuplaştıran, oyunun rengine göre insanlara hain, terörist, çukur damgası yakıştıranların yönünde oy kullanmayacağım.

            Ben, Türk Milleti demekten kaçınarak ısrarla tek millet diyenlerin, Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına aldım diyenlerin yönünde oy kullanmayacağım.

            Ben, haşa kendini yüce rabbimin yerine koyarak insanları oylarının rengine göre cennetliksin, cehennemliksin diye ayıran hatta daha da ileri giderek ahiretiniz tehlikededir diyenlerle aynı safta olmayacağım.

            Ben, semalarımızı kirleten Barzani paçavrasını göndere çektirenlerle, bin küsur yıllık Türk Yurdu Kerkük’e aynı paçavrayı astıranlara ses çıkarmayanlarla aynı yönde olmayacağım.

            Ben, Hizbullahla, Leyla Zanayla, Barzani İşbirlikçisi KDP’lilerle, Barzani perverlerle, Şivan Perverlerle, Habur kapılarında selam duranlarla, ayaklarına özel mahkeme taşıyanlarla, Şeyh Sait’e rahmet isteyenlerle aynı istikamette oy kullanmayacağım.

            Ben, salon basanlarla, kürsü devirenlerle, salonların elektriklerini kestirenlerle, silahlı tehdit videosu paylaşanlarla, iç savaş çağrısı yapanlarla aynı safta olamam.

            Ben, Hollanda’ya, Almanya’ya kızdığı halde onların yaptığı antidemokratik muamelenin misliyle fazlasını büyük lider Rauf Denktaş’a, Bulgar Türklerinin Partisi HÖH milletvekillerine reva görenlerle; hatta ve hatta özgürce propaganda yapma hakkı yasaların güvencesi altında olduğu halde, DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’a, Meral Akşener’e, MHP’nin muhalif milletvekillerine, miting izni vermeyen, salon tahsis etmeyen, türlü çeşitli engeller üreten partizan valilerle de aynı yönde olmayacağım.

            Ben ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunanların, demokrasi, özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve insan haklarından yana olanların yönünde oyumu kullanacağım.

            Ben, özgürce kanaatini kamuoyuyla paylaşan Milli Mücadele’nin Galip Hocası, Atatürk’ün son Başvekili, Türkiye’nin ilk sivil Cumhurbaşkanı merhum Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Bayar Gürsoy ve kızlarıyla, Şehit Başvekil merhum Adnan Menderes ve kader arkadaşları şehit Zorlu ve şehit Polatkan’ın torunları ve yakınlarıyla, Yassıada zulmünü yaşamış, hapis yatmış tüm demokratların evlatları, torunlarıyla aynı yönde oy kullanacağım.

            Ben, Türk devletinin bekası, aziz milletimizin refah ve saadeti, milli birlik ve dayanışma içinde bu topraklar üzerinde yaşayan etnik kökeni, dini, inancı, mezhebi ne olursa olsun, bayrağına, devletine ve milletine sadakatle bağlı her yurttaşımızın huzur, barış ve kardeşlik duygularıyla bir arada yaşaması için, tek adamın değil halkın daima son sözü söyleyeceği demokrat bir Türkiye için oyumu kullanacağım.

            Vatanıma, milletime hayırlı olsun.