Geçen haftaki "Beşinci Parti Arayışı ve Aydın Görmezliği" başlıklı yazım beklenilenin üzerinde ilgi topladı. Kurtuluşu merkez sağda görenler, gerek sosyal medyada yaptıkları yorumlarla ve paylaşımlarla, gerekse bizzat arayarak takdirlerini dile getirdiler. Gazetemizin internet sayfası ve yazının yayınlandığı diğer medyadaki okunma rakamlarına baktığımızda da bunu açık ve net bir şekilde görebiliyoruz. Az da olsa bir kısım dostlarımız yazı içeriğine büyük oranda katılıyor olmakla birlikte aydın görmezliği sözüne takılmışlar. Anlaşılan o ki; bu sözden alınanlar da olmuş. O nedenle bu sözden meramımız neydi, onu biraz açarak bugüne gelelim ve merkez sağdaki hareketlenmelere değinelim.
2007 yılının Şubat ayına gelindiğinde ve seçim sathı mailine girildiğinde AKP tek başına iktidarda, ANAP'ın mecliste gurubu bulunuyor ve DYP 4 Milletvekili ile mecliste temsil ediliyordu. Toplum henüz bugünkü kadar iktidardan rahatsız değildi, hatta bazı icraatlarından memnundu bile. Buna rağmen o günkü kamuoyu yoklamaları DYP'yi % 13,5, ANAP'ı 5,7 ve AKP'yi de % 30 bandında gösteriyordu. ANAP-DYP birleşmesinin yaratacağı sinerji ile merkez sağın %25'lere çıkacağı bile söyleniyordu.
Sonra ne mi oldu? Kasıtlı ya da olabilecekleri göremeden, bu birleşme çıkmaza sokuldu. Maalesef aydın görmezliği devreye girdi, ANAP ve DYP'nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesi önlendi. Görmez aydınlarımız kamuoyu oluşturarak 367 gibi bir ucubeyi ortaya attılar. Bir anda birleşik ANAP ve DYP'nin arkasındaki destek aşağı doğru ivme kazandı. Ardından Cumhuriyet mitingleri adı altında kutuplaşma süreci başladı. Üstüne üstlük 27 Nisan e-Muhtırası işin tuzu biberi oldu. DYP'den beklenen, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi müdahalelere muhatap olmuş bir camia olarak anında tepki vermesi ve muhtırayı ters yüz etmesiydi. Tıpkı tankların üstüne çıkan Boris Yeltsin gibi güç kazanırlardı, ama yapmadılar, yapamadılar, aksine bu durumun kendilerine yarayacağını sandılar. Oysa iktidar, sineceğine dik durdu, Meclis Başkanından, Parti sözcülerine ve Başbakana kadar muhtırayı ters yüz eden onlar oldu ve puanı onlar kaptılar. Seçimler yapıldı, DP'ye dönüşen DYP %5.4 de kaldı. ANAP ise tarih oldu. AKP ise % 47'lere fırladı. İşte bu aydın görmezliğinin sonucudur.
Aksi olsaydı ne olurdu?
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilirdi, zaten üç ay sonra seçilmedi mi? Öyleyse neye yaradı onca mitingler, kutuplaşmalar, merkez sağın yoldan çıkarılması, 367 ucubesi? DYP-ANAP, DP adı altında % 20'lerin üstüne çıkar ya iktidar ortağı olur, ya da CHP ile yeni iktidar kurardı. Her iki durumda da iktidara merkez sağ siyaset anlayışı damgasını vururdu. Çözüm süreci gibi teslimiyet projeleri gündeme bile gelmez, barışçıl, uzlaşmacı ve kararlı mücadele metotlarıyla terör sorunu çözülürdü. Başkanlık sistemi tartışmaya bile açılmazdı. Belki Ortadoğu bu kadar kan gölüne dönmez, topraklarımız mülteci kampına dönüşmezdi. Hepsinden önemlisi, ülkemin insanları arasında nifak olmaz, kutuplaşma olmaz, ötekileşme olmaz, huzur, barış ve kardeşlik toplumda egemen olurdu.
İşte bütün bunlar aydın görmezliği sözünü açıklamaya fazlasıyla yetiyor. Ya bugün ne oluyor? Kimileri hiçbir işe yaramayacağı halde solda yeni bir oluşum peşinde. Kimileri ise AKP içindeki çatlağı kaşıyıp onları parlatma peşinde. Güya Ali Babacan'ın başkanlığında AKP, CHP ve MHP'den devşirileceklerle yeni bir hareket olacakmış. Tutar mı? Tutar, ama MHP'yi siler, CHP'yi küçültür AKP'ye daha sağlam bir koltuk değneği olur.
Çare nedir? Derseniz, çare merkez sağı güçlendirmektir. Peki orada neler oluyor? DP'de taban hareketi güçlenerek büyüyor. Cumartesi günü Yalova'da toplanan taban hareketi, yoğun kar yağışına, birçok yolun kapanmasına rağmen beklenen ilgiyi bana göre gördü. Orada ne istediğini bilen inançlı ve kararlı partililer gördüm, hepsi de bölgelerinde güçlü kişilerdi. Oradan hareketin devamı ve takip edilecek süreçte Divan Başkanı Kocaeli eski Milletvekili kadim dostum İbrahim Artvinli ve bendenizin de içinde bulunduğu Divana yetki kararı çıktı.
Bir başka hareket eski ANAP'lı Beyhan Aslan ve arkadaşları etrafında var. Bu gurup DP'deki hareketlenmeye de ilgisiz kalmıyor. Bakanımız sayın Nevzat Ercan ve arkadaşlarının kümelenmeleriyle de irtibat halindeler. Sayın Ercan'ın DP'deki taban hareketi öncülerine söylediği "siz tabanı hareketlendirin ben Ankara'daki final toplantısına en az 100 eski bakan ve milletvekilini toplarım" mealindedir.
Sayın İlhan Kesici'yi merkez sağın potansiyel lideri olarak görenler de az değil. MHP'li muhalifler de yakın takipte. Tıpkı 1983'de Büyük Türkiye Partisinin kuruluşundaki, muhtelif mahfillerde sürdürülen çalışmalar gibi farklı bürolarda çalışmalar sürüyor. O zaman düdük çaldığında İstanbul'dan Cindoruk, Ankara'dan merhum Mehmet Gölhan başta olmak üzere, bütün bürolar bir günde tek çatı altında birleşivermişti. O zaman düdüğü çalan merhum Süleyman Demireldi. Bütün mesele bugün o düdüğü kim çalacaktır? Sayın Sezgin, Sayın Cevheri, Sayın Menteşe, Sayın Kıratlıoğlu ve Sayın Ali Naili Erdem ile ANAP'ın aksaçlıları el birliği ve fikir birliği içinde bu düdüğü çalmalıdırlar.
Zaman akıp gidiyor, bu hareketin sonuçlanması için geç kalınmamalıdır. Zira eğer Sayın Arınç ve Babacan bu hareketlilikte ön alırlarsa, umutlar da o yöne kayabilir. Benden söylemesi, zamanı boşa harcamayın. Umutları boşa çıkarmayın. Kalın sağlıcakla.