Manisa’dan önce Saruhan Sancağı, şimdiki büyükşehir gibi köyünden beldesinden yerleşiminden sorumluydu Ondan önce Manisa’da (Magnesia’da) Bizans’ın Laskaris sülalesi yaşıyormuş. Bu Laskarisliler mutaassıp insanlar olmalı ki Manisa’yı Katolik Doğu Bizans’ın baş piskoposluk merkezi yapan dindar Bizans kralı Juan Ducas başkent İznik’i bırakıp zamanının Manisa’da ki en muhkem ve muhteşemi olan Bizans Kalesi’ne (Manisa Kalesi) yerleşmiş.

Geçen hafta bu kaleyi mimar, arkeolog, sanat tarihçi, bir de ben, dört arkadaş gezdik. Şehrin çok yakınında hemen Spil’in eteklerinde olmasına rağmen bir özelliği olmadığından bu kadar detaylı gezmemiş bazı yerlerini görmemiştim.

Aşağıdan Manisa’dan gözüken yıkık surlar dış kale surları, biraz yukarılara doğru ikinci bir sur duvarı var bu iç kale surları dış ve iç kale surları arasında bazı yerlere teraslamalar yapmışlar. Antik devirden kalma örgü taş duvarlar parça parça aralıklı, bu teraslamalar ile üzerlerine evler veya gerekli mekanlar yapılmış olmalı terasın düz alanı kazıldığında mutlaka bu mekanların temellerine rastlanabilir.

İç kale surlarını geçmeden çok uzunca bir istinat duvarının muhteşem taş örgüsü sapasağlam duruyor. Bu da teraslama yapmak için örülmüş olmasına rağmen üzerinde önemli yapıların bulunduğu bir bölge olmalı. Kale o kadar büyük ki alanı gezdiğinizde bunu fark ediyorsunuz, neredeyse dağın tamamına kaleyi yerleştirmişler!

Dış surlar çok uzun olmasına rağmen bu surların arkasında kalenin sosyal alanlarının olduğunu tahayyül edebiliyorsunuz. Bu uzun ve dağın eğimine paralel giden münhani eğrisini takip eden bu uzun teras duvarının üzerinde belli aralıklarla 15 metrede bir, aynı kotta olduğu belli konsol taşlar var, İşlenmiş altları oval üstleri düz, bunların karşılığı olan yerde 10 metre önünde bizim karakılıç köyü bazalt taşından yapılmış üzerleri yivli sütun parçaları var, bu sütunlar bu konsol taşların karşısına dikilmiş konsol taş ile sütunların üzerlerine ahşap kirişler  yerleştirilerek altta gölgelikli bir arkadlı yol oluşturulmuş belki de agora veya jimnazyuma gidiş yolu. (Arkeoloğ hocam bunu tasvirledi. Geçen gün Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından  restorasyonu yapılan Ulucami’ye gittiğimizde hocam, bu sütunlardan birini gösterdi. Ulucami’ye devşirme malzeme ile yapılmış diyoruz ya işte ispatı.)

Yolun sonu da çok büyük bir düz alan oluşturmuşlar burası kazılarak yapılmış düz alanın arka tarafı dağın sırtına yine istinad duvarı olan taş örgü var yer yer kemerler ile nişler, (girintiler) yapılmış. Ne amaçla kullanılıyormuş belli değil üçüncü bir bölge daha var son kale veya uç kale diyebileceğimiz orada  Juan Dukas’ın sarayı olmalı bizim, Osmanlı’nın, şehzadeler için restore ettiği Saray-ı Amire dediğimiz saray. Buradan yani saraydan kentin bu etkinlik alanına agoraya geliş yolu olması muhtemel.

Bu düzlük alanın alt kısımlarında sarnıçlar var.

Hemen hemen dış surlara yakın yukarıdan dağdan gelen suların toplandığı ve Bizanslıların daha yoğun olduğu yerleşime yakın kentin merkezi diyebileceğimiz alanda bu sarnıçlar. Aralıklarla bir kaç tane. Yarım da olsa ayakta kalabilmiş olan üç kemerli büyükçe bir sarnıç hatta sarnıcın su terazisi vazifesini gören kayaya oyulmuş ve buradan sarnıca uzanan bir kocaman oyuk, delik var.

Bu kaleden Bizans’ın en büyük kalesi diye bahsedilir aynı zamanda en korunaklı olanı. Uç kale dediğimiz At alanına çıkış yoluna yakın sayılır. Bizanslılardan önce Roma Kale yerleşimi olduğu kuvvetle muhtemel.

Aşağıda muhteşem Gediz Ovası, Üst kısım sarp kayalık Spil Dağı, Batısı doğusu vadilere kadar uzanıyor. Muhkem bir kale.

Kazı yapılsa bir şey çıkar mı? Temel kalıntıları sütunlar belki mozaik yer döşemeleri çıkma ihtimali var. Ancak arkeolog hocamın dediği gibi ilk Bizans Çağı olduğu için sanatsal yönü yoktur. O yüzden turizm açısından bir zenginlik kazandırmaz.

Ancak ören yeri ve Manisa Tarihi açısından gezilip görülebilecek bir kale olarak turizme bir zenginlik, destinasyon kazandırabilir.

Zamanının antik kentinin kale kısmı böyle yani herhangi bir düşman saldırısı karşısında sığınılacak müstahkem mevki.

Halk kale dışında: Ticaret ile uğraşanlar bizim şimdiki Bedesten Çarşı veya Sipahi Pazarı’nın olduğu yerde. Tarım ile uğraşanı hayvancılık yapanı ovada Gediz kıyılarında. Lidya, Roma, Bizans medeniyetlerinin beşiği olan Manisa o zamanın en kalabalık nüfusu en yoğun olan Bizans kentlerinden biri.

Ege Denizi’nden limandan iç kısımlara şimdi ki Salihli, Alaşehir, Denizli’ye uzanan ticaret yolunun kervanlarının buradan geçiyor olduğu, uğrak yeri.

Kale dışında şimdiki Mevlana yolunun altında Vak Vak Çeşmesi’nin üst tarafında bir büyük sarnıç daha var. Bu sarnıç kale dışındaki halka hizmet veriyor olmalı. Buradan batıya Ağlayan Kaya’nın alt taraflarına doğru hipodrom olduğu söylenir.

Mevlana yolu açılırken tiyatrosunun  birkaç basamağı ortaya çıkmıştı ancak basamaklar yukarıdan yuvarlanıp mı gelmişlerdi veya burada mı inşa edilmişti kesin bir bilgi yok. Arazi yapısına bakılırsa tiyatroyu andırır doğal yapı yok, ama tiyatro olması ihtimal dahilindedir. Fazla kurcalamayalım sanat tarihçilerinin işlerine karışmayalım. Onlar öyle veya böyle bir şey deseler de diplomaları var.

Şu bizim Saray-ı Amire’ye gelmek istiyorum. Saruhan Beyliği 1313-1410 yılları arasında  Manisa’da yaşamışlar. Saruhanlılar birçok Bizans eserini tahrip ederek malzemeleri kendi inşa ettikleri yapılarda camilerde yapı, inşaat malzemesi olarak kullanmışlar. Daha sonra Osmanlı’lar ile beylikler birleşince Saruhanlılar da Osmanlı’ya bağlanmış tarih 1405-1410 yılları arası.

Manisa’da eğitim görmüş yaşamış şehzadelerin ilki şehzade Ertuğrul (1390-1393) son şehzade III.Mehmed (1584-1595) kısaca 1410-1595 yılları arasında Osmanlı Şehzadelerinin yaşadığı Manisa Tarihinde, Hitit, Frigya, Lidya, Roma, Bizans… medeniyetleri, Saruhan Beyliği, Osmanlı şehzadelerinin, sultanlarının yaşadığını tarih kitapları yazar. Bunca medeniyetten iki han, 30-35 cami, üç beş sıbyan mektebi, türbe, çeşme birkaç Cumhuriyet Dönemi Eseri kalmıştır. 50 yıl öncesinin Manisa Evi, 350 yıl öncesinin Şehzadeler Sarayı’nın izleri dahi yoktur. 20-25 yıl öncesine kadar Çaybaşında olan üç büyük değirmenden bahsedilir şimdi olmayan değirmenlerde, bu medeniyetler, evler, mektepler, kışlalar, idari yapılar, saraylar, köşkler, konaklar öğütülmüş olmalı ki hiçbiri kalmadığı gibi Şehzadeler Sarayı’nın nerede olduğu dahi bilinmemektedir.

Kimileri  Fatih’in Av Kulesi’ne bakıpta Fatih Parkı’nın altında olduğunu söyler. Adını biliyoruz Saray-ı Amire. Onu da minyatürlerden tanıyoruz. Evi konağı anlarım ahşap kerpiç karışımıdır yanıp kül olmuştur. Camiler, hanlar hamamlar dururken 50 dönüm üzerine kurulmuş koca saray nasıl yok olmuştur akıl sır alası değil.

Bizans Kalesi’nde bugüne kadar kısmen alelacele yapılmış yüzey araştırmasını detaylı araştırıp daha sonra da kazı yapılması neticesi bize bilinmeyen tarihimiz hakkında çok önemli bilgileri ortaya çıkaracaktır.

İshakpaşa Camisi (Ulucami): Bugüne kadar bu kadar kapsamlı tamirat tadilat ve restorasyon görmemişti. Şimdi devam eden çalışmalar detaylandırıldığında, önemli tarihi bilgilerinde ortaya çıkacağı ve literatüre geçeceği, ülkemizdeki ulucamiler sıralamasında üst sıralara yerleşeceği, Manisa’nın beylikler dönemindeki tarihine ışık tutacağı önemli bir restorasyon olacaktır.

Tarihe ışık tutan bu kazılar, turizme katkı sağlar mı? Çıkacak bulgulara bağlı.Daha önceki yazılarımızda ‘Manisa Tarihi Baştan Yazılacak’ diye yazmıştık. Bu yolda önemli mesafeler kaydedilmekte.