Dün sizlere Kenan Diyarının yani bugün büyük bir bölümünün Filistin olarak adlandırıldığı bölgenin geçmişini çeşitli menkıbelere, Kuran hakikatlerine, bilimsel araştırmalara ve diğer dinlerin inanışlarına göre aktarmaya çalışmıştım. Bölgenin bugünkü demografik yapısına baktığımızda kuzeyden, güneye farklılıklar gösterse de çok kavimli, çok inançlı kozmopolit bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz. Kuzeyde Hristiyan ve Müslüman Arapların yanı sıra, Asuri, Keldani, Durzi, Süryani, Nasturi, Yezidi gibi dini ve etnik unsurları, daha aşağıya doğru inildikçe, Arap, Filistinli, İsrailoğlu ve eski Mısır’ın yerli halkı Kıptileri (Egyptian) görüyoruz. İnanç değerleri bakımından ise Müslümanlığı, Sünni, Şii, Caferi mezheplerini, Hristiyanlığın Nasturilik, Keldanilik gibi çoğunluğu Doğu Kiliselerine bağlı bilinen ve bilinmeyen bütün mezheplerini, keza Museviliğin de farklı, farklı inanç guruplarını görüyoruz. 

            1994 yılında İsrail Filistin barış görüşmeleri olumlu yönde ilerlerken Türkiye’den bir heyetle birlikte bu topraklara gitmiştik. Filistin’in Eriha kenti yakınındaki Ürdün İsrail sınır kapısı da açılmış ve bu kapıdan geçen ilk Türk heyeti olma özelliğini de elde etmiştik. Tel Aviv’de Türk-İsrail heyetleri arasındaki iki günlük temasların ardından Kudüs’e geçerek Filistinlilerle ticari ve ekonomik görüşmelere başladık. Program kapsamında Gazze’de Filistin lideri Yasser Arafatla da görüşme imkanı bulmuş bir öğle yemeğinde davetlisi olmuştuk. Cuma namazımızı Gazze’de silahların gölgesinde El-Fetih liderleri ve Filistin halkıyla beraber eda etmiştik. 

            Kudüs’teki temaslarımızda da vakıf ve cemiyet adları altında kurumsallaşmış, Ticaret Merkezi, Gençlik ve Kültür Merkezi, Uluslararası İlişkiler vakfı gibi aslında Filistin Devletinin Gençlik ve Kültür Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı olarak çalışan kurumlarla istişare ettik. Kısacası Doğu Kudüs resmen olmasa da fiilen Filistin Devletinin başkenti gibiydi. Türkiye Cumhuriyetinin ve diğer bazı ülkelerin de Kudüs Başkonsoloslukları aslında konsolosluk gibi değil Filistin Devleti nezdindeki büyükelçilikleri gibi çalışıyordu. 

            Sonraki günlerde Filistin topraklarındaki kentleri gezdik. Nablus, El-Halil, Ramallah kentlerinde sanayi tesislerini gezdik ticaret odaları ve belediyelerle temaslarda bulunduk. Beytüllahim (Betlehem) kentinde Hz.İsa’nın doğduğu yer olarak anlatılan yeri ve kiliseyi gezdik, yol güzergahındaki muhtelif noktalarda anneannemin bana okuduğu kitaplardaki peygamberlerin mekanlarını ziyaret ettik. 40 yıl önce anneannemden dinlediklerimle mihmandarlarımızın bize anlattıkları neredeyse birebir örtüşüyordu. Dönüş yolunda ise Lut gölünde yüzdük, Eriha kenti yakınındaki sınır kapısından geçerek Ürdün’e geçerek bizi bekleyen otobüslere binerek Amman’a intikal ettik. 

            Kudüs’te bulunduğumuz süre zarfında Müslümanların ilk kıblesi sayılan Mescidi Aksa’da namazımızı kıldık. Peygamber efendimizin miraca çıktığı yer olarak kabul edilen Kubbet-i Sahra’daki sahra taşı yanında şükür namazı kıldık. Müslümanların Burak duvarı, Yahudilerin ise ağlama duvarı olarak adlandırdığı alanı duvarın üstünden izledik. Zira içeri girmek için kafamıza takmamızı istedikleri kağıt takkeyi takmayı reddettik. Hristiyanların kutsal mekanlarını Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yer olarak söylenen klişeyi gezdik. Kudüs’te Sur içi olarak adlandırılan ya da tarihi adıyla Al-Quds (Kutsal yer) bu bölge üç semavi dinin de en kutsal sayılan mekanlarının bulunduğu bir yerdir. Doğusunda kalan yer tarihi doğu Kudüs ve batıda kalan kısmı da Batı Kudüs olarak bilinir. Bu bölge uluslararası anlaşmalara göre Birleşmiş Milletler kontrolü altındadır. Ancak İsrail hükümetleri bugüne kadar bunu tanımamışlar, keyiflerine göre sınır koymuşlar, çeşitli engel çıkarmışlardır. 

            O tarihlerde başlayan barış süreci, esen bahar havası sonuca ulaştırılabilseydi, belki bugüne kadar Ortadoğu’da bu kadar kan dökülmeyecekti. Mavi Marmara hiç yaşanmayacaktı. Maalesef barış, gözlerini hırs bürümüş, petrol ve silah ticaretinden nemalanan güçler tarafından sevilmiyor. Uluslararası bu güçler hükümetleri de parmağında oynatıyor, beğenmeyince yalancı baharlar ilan ediyor, kandan besleniyor. BOP adı altında ağızlara çalınan bir parmak bal ile aslında Arz-ı mevdut, ya da vaat edilmiş topraklar ya da büyük İsrail projesine hizmet ediliyor. 

            Son olarak A.B.D Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacaklarını ilan etmesi pimi çekilmiş bomba misali yeniden ortalığı karıştıracak gibi görünüyor. Ancak bu maya tutmaz, BM kararları ortadadır. Kudüs tek bölgeli bir kent değildir, işgal altında bile olsa Dou Kudüs Filistin toprağıdır. Bölünmüş kentlerde başkent olamaz, Federal Almanya bile 2. Dünya Savaşı sonrası başkentini Bonn’a taşıdı ve iki Almanya birleşene kadar da orada kaldı. 

            Sayın Cumhurbaşkanı Kudüs meselesi hakkında doğru tepki vermiştir. İslam Konferansı Örgütünü İstanbul’da toplantıya davet etmiş ve istediği kararı çıkartmıştır. Doğu Kudüs artık Filistin Devletinin işgalde başkenti olarak ilan edilecektir. Kısasa kısas hükmü uygulanmıştır. T.B.M.M de gurubu bulunan tüm siyasi partiler ortak deklarasyona imza atmışlardır, gurubu olmayan İYİ partide desteğini bildirmiştir. 

            Türkiye Filistin halkının yanındadır, olmaya da devam edecektir. Ancak bu, Kudüs İngilizler tarafından işgal edilirken Türk askerini arkadan hançerleyen Araplar için değil, kendilerini Türkler’e Araplardan daha yakın hisseden Filistin halkı içindir. 

            Kudüs meselesini irdelemeye, doğruları, yanlışları yapılan hataları irdelemeye devam edeceğiz. Kalın sağlıcakla…