“Karga, karga gak dedi, çık şu dala bak dedi, çıktım baktım o dala, bu karga ne budala” tekerlemesini sanırım bilmeyen yoktur. Ünlü masalcı La Fontain’in “Karga ile Tilki” hikayesini ilk okuduğumda henüz ilkokuldaydım. Karga sevimsiz bir kuştur, çoğumuza itici gelir, oysa yakın akrabası saksağanı ben daha sempatik bulurum. Öyle ya da böyle, karga herkesin bildiği bir kuş cinsidir. Hatta “kargadan başka kuş tanımam” ile başlayan cümleler de kurarız çoğu zaman.

Aslında budala olan karga mı? Yoksa karganın “cik” diye ses çıkardığını sananlar mı? Müslüman geçinip de birinci şartı kelime-i şehadetin anlamını bile bilmeyenler mi? “Uzaya köprü projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna, “Tayyip Erdoğan yapıyorsa destekliyorum” cevabını verenler mi? Daha çok örnekler sıralayabilirim, sosyal medyayı takip ediyorsanız siz daha fazlasını sıralarsınız. Amacım kimseye budala demek değil, sadece toplumda giderek artan, bilgisizliği, düşüncesizliği, Yüce Rabbimizin bizi diğer canlılardan farklı yaratarak bahşettiği beynimizi kullanmayan bir toplum haline gelişimizi gözler önüne sermektir.

Durup dururken karga da nereden çıktı? Durup dururken çıkmadı. Televizyonda yeni bir yarışma programı başladı, ünlü sanatçı Selçuk Yöntem sunuyor. Yarışmada önce ekrana bir resim geliyor, sonra o resimle ilişkili soru soruluyor. İlk bölümünü geçtiğimiz hafta izledik, ekrana bir karga resmi geldi ve resimdeki hayvanın nasıl bir ses çıkardığı soruldu. Şıklar: a)gak, b)cik, c)vak, vak d)tıs. Yarışmacı hanımın verdiği cevap “cik”. Buyrun! İşte yeni Türkiye’nin yetiştirdiği nesil bu. Bu genç hanım AKP iktidara geldiğinde taş çatlasın ilkokul öğrencisi. Yani ortayı, liseyi, okuduysa üniversiteyi AKP döneminde okumuş. Karga ile serçeyi ayırt edemeyen bir nesil.

Evvelki hafta, “Mektep Cehaleti Alır, Merkeplik Baki Kalır” diye yazmıştım, çok da takdir edilmişti. Anlaşılan cehalet, merkeplik hala sürüyor. Yarışmada yanlış cevap veren hanım kızımızı tenzih ederim onunki merkeplik sayılmaz, zira kendinden başkasına zararı yok. Olsa olsa, bilgisizlik, dikkatsizlik, özensizlik, olarak niteleyebiliriz. O sadece AKP eğitiminde, yeni neslin nasıl bilgisiz, izansız, muhakeme ve düşünme yetisinden uzak yetiştirildiğinin bir örneği sayılır. Hani derler ya “eşeğin büyüğü ahırda” diye, öyle olaylarla karşılaşıyor, öyle sözler işitiyoruz ki bu hanımın bilgisizliğine şükretmek lazım.

Bir AKP mitinginde haberciler sarıklı cübbeli bir guruba mikrofon uzatıyor. Onlar da mal bulmuş Magribi gibi esip gürlüyor, “Sadece miting alanlarında değil, belediye meclislerinde, encümenlerde, TBMM de, Hükümette de sarıklı cübbeli kişileri görmek istiyoruz” diyorlar. Yetmiyor Tayyip Erdoğan’ı da uyarıyorlar, “etrafındakileri temizlesin böyle adamlar alsın yanına” diyorlar.

Bir meczup da gözbebeğimiz emniyet teşkilatından. Adam sarığıyla cüppesiyle geçmiş devriye arabasının direksiyonuna geziyor. Görüntüleri haber olunca açığa alınmış. Peki, bu resim haber olana kadar amirleri, müdürleri hiç mi görmemişler? Yok eğer, IŞİD’e operasyona gidiyordu, tebdil kıyafet giymişti diyorsanız, resmi arabada işi ne? Niye açığa aldınız o zaman? Bunun tevili, lamı cimi olmaz.

Nur topu gibi, tarikat şeyhi önünde diz çökmüş ABD vatandaşı bir hanım büyükelçimiz oldu ya, her şeyi bildiğini sanan, FETÖ şakşakçılığı tescilli, herkesle mahkemelik, yemek programına davet alsa koşa koşa oraya da gidebilecek malum bir televizyoncu hemen yumurtlayıvermiş. “Tek eksiğimiz kaldı o da başörtülü bir general” deyivermiş. Sen askeri uzman mısın ya da emekli subay, stratejist mi? Yetmedi mi FETÖ’yle işbirliği içinde kahraman ordumuzu itibarsızlaştırmaya çalışman? Türk ordusunun hiç öyle bir derdi olmadı. Milli mücadelede askerimizle omuz omuza çarpışan, Gördesli Makbule onbaşı, Kastamonulu Şerife bacı, Erzurumlu Nene Hatun hepsi başörtülüydüler. Hitabetiyle bir milleti uyandıran, Sultanahmet mitingiyle ayağa kaldıran, Mustafa Kemal’in yanı başından hiç ayrılmayan Halide Edip de başörtülüydü. Sen otur haddini bil.

Gelelim en büyük hadsizliğe ve de densizliğe. Türk Devleti yıkılmışmış, yerine yeni devlet kurulmuşmuş. Yesinler seni! Alayınız gelse, takviye olarak arkanıza İhvanı, IŞİD’i, Nusra’yı, bilcümle Vahabi ve selefi örgütleri de alsanız, malum müttefiklerinizle de işbirliği yapsanız sizin gücünüz Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya yetmez. Öyle bir niyetiniz varsa bu millet size layığınızı bildirir, senin söylediklerin de karganın gak demesine benzer. Bu devletin harcında milli mücadele şehit ve gazilerinin kanı, canı vardır. Çanakkale şehitlerimizin aziz hatıralarının sönmeyen ateşi vardır, ninelerimizin, dedelerimizin, evliyaların, erenlerin duaları, analarımızın, kadınlarımızın fedakarlıkları, yoksul halkımızın mücadele azmi, özgürlük ve bağımsızlık özlemi vardır. Önderimizin, milli mücadele komutanlarımızın, kahraman ordumuzun, fakrı zaruret içinde bile olsa sarsılmaz iradeleri, cesaretleri, askeri ve siyasi dehaları, azim ve kararlılıkları vardır.

Daha niceleri de var ama benim köşemin sınırı bu kadarına ancak yetiyor. Elbette bütün bunları eğitim eksikliğine bağlamak yanlış olur. Yeni Türkiye’de o kadar şey değişti ki en başta da söylem, kullanılan dil ve üslup. Yoksa bütün bu meczupların buna cesaret edebilmesi mümkün müdür? Maalesef hızla da kutuplaşıyoruz. Bunların önüne geçilebilmesi için yönetenlerin diline dikkat etmesi gerekir. Söz dokuz boğumdur diye bir atasözümüz vardır, anneannem lakırdı dokuz boğumdur, sekizini yut birini söyle diye de söylerdi. Yani Dokuz düşünüp bir konuşacaksın.

Allah devletimizi, milletimizi, hainlerin şerrinden, meczupların kötü emellerinden korusun, birlik ve bütünlüğümüzü daim, devletimizi ebet müddet kılsın, semalarımızdan ay yıldızlı bayrağımızı, minarelerimizden Ezan-ı Muhammediyi eksik etmesin, şer güçlerden, iç ve dış düşmanlarımızın kötülüklerinden, zalimlerin zulmünden uzak tutsun, özgürlük ve bağımsızlığımızı ilelebet yaşatsın. Amin!

Kalın sağlıcakla…