İnsan, kuş misali… Ne zaman nerede olacağı belli olmuyor. Sevgili dostum Metin Gökalp, benim kankamdır, Manisalılar bilir. Yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmez. Manisa'ya geldiği zaman beraber oluruz, ben İzmir'e gittiğimde (Kadıoğlu Firması)na uğrayıp, Metin'in patronları Ahmet Kadıoğlu ve İbrahim Fırtına ile mutlaka buluşuruz.
Geçen hafta içerisinde Metin Gökalp beni aradı, "Biz Ukranya'ya gidiyoruz" dedi. Ben de berberde tıraş oluyordum. " Metin beni bunun için mi aradın kardeşim, giderken mi haber veriyorsun? " dedim. Beraber gülmeye başladık. " Bir kontenjanımız var, pasaportun hazırsa bekliyoruz" demez mi? Allah'ın istediği bir göz, verdi iki göz! Manisa'nın kasvetli havasından bunalmıştım. Pasaportum hazırdı. Bu seyahat, sevgili Metin kardeşim sayesinde bana ilaç gibi gelecekti. Lafı uzatmayalım, Cuma sabahı İstanbul üzerinden Ukrayna'nın, Polonya sınırındaki tarihi Lviv kentine ayak bastık. Lviv şehir merkezindeki Euro Otel'e yerleştik. Hava şartları, Manisa'ya yakın bir sıcaklıktaydı. Yolculuğumuz iyi geçti. Metin Gökalp, Ahmet Kadıoğlu, İbrahim Fırtına ve şirkete yeni dahil olan, Amerika'daki öğrenimin tamamlayan oğlu Hüseyin Kadıoğlu ile birlikte 65 kişilik büyük bir kafileydik.
45 yıllık gazetecilik mesleğimde, çok çeşitli firma sahipleriyle birlikte oldum. İçlerinde hazmedemeyenlerde vardı, görgüsüzleri de! Ben daha çok maçlara gelen, futbolu seven kuzen İbrahim Fırtına sayesinde Ahmet Kadıoğlu'nu tanıdım. Her ikisi de mütevazi bir yapıya sahip… Bu seyahatte bir kez daha yanılmadığımı gördüm. Metin'in patronları, gerçekten Anadolu toprağıyla yorulmuş, gelenek ve göreneklerine bağlı, toplumun her katmanıyla barışık yapıları olan insanlar. 65 kişilik kafilede yer alan iş ortaklarıyla birebir ilgilenmelerine, gözlerimle tanık oldum, çok mutlu oldum.
Tabii ben İzmir'e gittiğimde, Bayraklı'da bulunan gökdelendeki yerlerinde birlikte oluyorduk. Firmanın yapısı ve genişliğiyle ilgili, pek bilgim yoktu. Bu seyahate katılmasaydım eğer, bu mütevazi insanların büyüklüğünü fark edemeyecektim. Meğersem Kadıoğlu, Batı Çim'in bölgedeki en büyük bayisiymiş. Ticari yaşamlarına bakarsak, bayağı bir eski… Baba Hüseyin Kadıoğlu, yarım yüzyıla yakın saç ve profil işini sürdürdükten sonra, kendini istirahate almış, çekilmiş kenarıya… Bayrağı 90'lı yılların başında oğlu Ahmet Kadıoğlu üniversite yaşamını bitirdikten sonra, mevcut " Kadıoğlu Demir LTD. ŞTİ." kurmuş, kuzeni İbrahim Fırtına ile büyüterek şirketi bugünlere getirmiş.
Önce kısa bir şehir turu yaptık. Daha sonra Akşam yemeği için, "İşkence Restoran" denilen bir yerdeydik. Ben çok Avrupa ülkesine gittim, restorana girmek için kuyrukta bekleyen insanlara az rastladım. Et restoranıymış. İstanbul'un Nusret'i gibi yani…
Seçilen bu restoran, Kadıoğlu firmasının iş ortaklarına gösterdiği bir değerin simgesi gibi geldi bana… Çünkü; öyle bir menü hazırlamışlar ki harikaydı. Ben böyle lezzetli bir eti son zamanlarda yemedim.
Ukrayna'nın bu Livi'i, 900 bin nüfuslu bir kenti. Yüzü Avrupa'ya daha yakın… Bu kentteki izlenimlerime yarın devam edeceğim.