27 Kasım Cumartesi günü TBMM'de 64. Hükümetin Programının müzakereleri vardı. Hükümet, siyasi parti gurupları ve milletvekilleri şahısları adına eleştirilerini kürsüden dile getirdiler. 1980 darbesi öncesi ve hatta 80 sonrasında Demirel, Ecevit, Erbakan, Özal ve Türkeş'in sağlığında hükümet programı ve bütçe görüşmeleri çok renkli geçerdi. Henüz TBMM TV yayında değilken bazen TRT canlı yayınlar, yayın olmadığı günlerde ise meclisin dinleyici locaları hıncahınç dolu olurdu. Tarihe geçen "kadayıfın altı kızardı", "elektriğin komünisti mi olur?", "en pahalı elektrik olmayan elektriktir" gibi sözler hep bu kürsüden söylenmişti. Sonra giderek müzakerelerin rengi kayboldu, üsluplar bozuldu, kayıkçı kavgasına dönüştü, müzakere değil adeta monologlar yaşanmaya başladı. Muhalefet saldırganlaştı, iktidar tahammülsüzleşti. Meclisin ve siyaset kurumunun itibarı da azalmaya başladı.
27 Kasım günü müzakerelerin yeniden renklenmeye başladığına tanık olduk. Bunu sağlayan kişi ise CHP gurubu adına konuşan İstanbul Milletvekili İlhan Kesiciydi. İlhan Kesici konuşmaya başladığı andan itibaren dinletmesini bildi, bizim de telefonlarımız çalışmaya başladı. Dostlar arıyor TRT 3'de Kesici'nin konuşması duyuruluyordu. Kesici'nin konuşması hem muhalefetten hem de iktidardan takdir gördü. Meclis Başkanı İsmail Kahraman, Kesici'yi tebrik ederek üslubunun meclise yeni bir anlayış getirdiğini söyledi.
CHP'de genel başkan, gurup başkanvekilleri, parti meclisi üyeleri dururken neden sade bir milletvekili olan İlhan Kesici müzakerelerde gurup sözcüsü olarak seçilmiştir? Sayın Kılıçdaroğlu'nu bu tercihinden dolayı kutluyorum. Kılıçdaroğlu'nun olağanüstü kurultay imzalarının toplandığı, karşısına üç kişinin aday olarak çıktığı, sağcıları milletvekili yaptığı için kıyasıya eleştirildiği, partinin yeniden sol yörüngeye oturtulması gerektiğinin yüksek sesle söylendiği bir ortamda merkez sağdan birini sözcü tayin etmesi kendine güvenin bir işaretidir. Fevkalade doğru yapmıştır, bunu bütçe müzakerelerinde de göstermelidir.
Kılıçdaroğlu'nu eleştirerek ona rakip olanlar, Sayın Kesici kadar halkı tanıyıp anlasalar, onun onda biri kadar bilgiye ve beceriye sahip olsalar ipi göğüslemeleri işten bile değildir. Ancak devir artık slogan siyaseti devri değildir, hamasetle, laf ebeliğiyle, ithamlarla, tehditlerle, kavgacı üslupla, istemezükçülükle siyaset yapamazsınız, yapsanız da başarı elde edemezsiniz. O yüzden Sayın Kesici'nin meclis konuşması CHP'li olsun ya da olmasın hemen her kesimden ilgi ve takdir görmüştür. Peki o zaman Kılıçdaroğlu yerine Kesici olmaz mı, diyenler olabilir. Hemen söyleyeyim, olmaz…
Nedenlerini sıralamak ayrı bir makale konusu olur, ama şu kadarını söyleyebilirim. Cumhurbaşkanı seçimindeki tavrından sonra CHP'den ayrılarak eski ANAP ve DYP'lilerle merkez partisi kuran Emine Ülker Tarhan kendine özgü duruşuna rağmen seçmeni ikna edememiştir. Keza, Perinçek de partisinin adını değiştirmiş, sağ kökenden bazı isimleri kadrolarına katmış ama başaramamıştır. Türkiye'de ister adına sol-sağ deyin, ister devletçi-milletçi deyin seçmen tercihlerinde % 30-70(35-65)'lik bir denge vardır bu dengeyi 1977'de Ecevit'in dışında değiştirebilen olmamıştır. CHP, AKP sadece ait oldukları bloktan oy alabilmektedirler. MHP, HDP iki bloktan da oy alabiliyor olmalarına rağmen bunların sıçraması mümkün değildir. Kesici kişiliğiyle, duruşuyla ve tabana vereceği güvenle belki MHP'ye giden merkez sağ oyların bir kısmını CHP'ne getirebilir ama asıl merkez sağ oylar AKP'dedir bunlar, bırakın Kesici'yi Demirel'i, Menderes'i kabirlerinden çıkartıp CHP'nin başına koysanız gene gelmez.
Kesici'nin yeri merkez sağdır. Ancak o zaman AKP'deki blok oylar geri gelebilir. Meclisteki konuşması da tam bir merkez sağ liderinin konuşmasıdır. Bize merhum Demirel'i ve üslubunu hatırlatmıştır. Ekonominin derinliklerine inmesiyle, rakamları tereddütsüz kullanışıyla, Kuran ayetlerini delil gösterişiyle, fıkralarıyla, nükteleriyle, hazır cevaplığıyla, kürsü hakimiyetiyle, zamanı iyi kullanmasıyla ve belagatiyle hem milletvekillerini hem de izleyenleri etkilemesini becerebilmiştir. Kesici DYP'nin kurucusu ve kuruluş günlerinin GİK üyesidir. Demirel'in DPT Müsteşarıdır, Demirel sonrası dönemin kalkınma politikalarına ve ekonomiye en hakim ismidir. Demirel'in rahle-i tedrisinden yetişmiş, aileye damat olmuştur. Çillerle uyuşmazlığı nedeniyle bürokrasiden ayrılmış, Mesut Yılmaz'ın dikkatini çekerek ANAP milletvekili olmuştur. Sonra gelip DYP'ye genel başkan adayı olmuştur, ancak Elazığ'dan büyük oy farkıyla bağımsız milletvekili seçilen Çiller mağduru Mehmet Ağar'ın rüzgarı önünde tutunamamıştır. Eğer bunu başarabilmiş olsaydı, ANAP-DYP birleşmesi çok önceden gerçekleşir, 2007'de AKP'nin tek başına iktidarı sona erer, ülkede, kamplaşmalar, kutuplaşmalar yaşanmayabilirdi. Onun CHP milletvekili oluşu 2007'de Sayın Ağar'ın onu son ana kadar oyalayıp sonrada sırtını dönmesindendir.
Tren henüz kaçmış değildir, Türkiye'nin normalleşmesi merkez sağın güçlenmesinden geçer. Sayın Kesici, Çıray ve Kuşoğlu CHP'de eğreti durmaktadırlar, başkaları da vardır. Esasen Umut Oran'ın partiyi sağa kaydırıyor eleştirilerinin odağındaki isimler bunlardır, sol kanat bunları hazmedememektedir. Onlar ait oldukları yere gelirlerse hem merkez sağa yeniden hayat verirler hem de Kılıçdaroğlu'nun CHP'si gerçek bir sosyal demokrat parti olma yolunda mesafe alır. Sayın Akşener'in yeri de merkez sağdır, kim ne yaparsa yapsın Bahçeli parti içi muhalefete asla geçit vermez. Zaman geçmeden bütünleşmenin gerçekleşmesi, merkezin hemen sağında ve solundaki partilerin güçlenmesi lazımdır. Türkiye'nin normalleşmesinin çözümü bundadır. Kalın sağlıcakla.