Büyük savaşların anatomisi
Savaş vardır, kanlıdır… Dayar silahını alnı kabağına, çeker vurur, ölürsün.
Savaş vardır, psikolojiktir…. Yavaş yavaş ruhunu etinden çeker… Ölmezsin… Öldürmek istemez çünkü öyle hemen…
Ve hiçbir savaşın kazananı yoktur aslında…
***
Ülkelerin, şehirlerin, insanların savaşları arasında kalmışız ne yana baksak…
Bazen öyle olmuş ki kendi içimizde ansızın çıkıveren savaşlara yenilmişiz, farkında olmadan.
Dışarıda, kılıcını kınından çıkarmış bekleyenlere karşı öyle hazırlıklı öyle kendinden emin ani refleksler geliştirmişiz ki hemen yanımızdakine karşı korunmasız, biçare bırakmışız kendimizi…
Hayat, edinilmiş tecrübeler birikimi…
Öğreniyoruz böyle böyle; yalpalayarak, savrularak, yenilerek dengede kalabilmeyi.
***
Kibrinden gülüyor şurada oturan adam… Oysa korkuyor. Kaybetmekten çok korkuyor…
Bir diğeri yenilmiş zaten… Kaybettiklerini dolaması diline sırf bu yüzden… Evvel zamandan bahsetmeyi çok seviyor… O zaman yendiği de olmuş çünkü…
Ayakta duranın ne kazandığı olmuş ne de kaybettiği… Kaybedecek bir şeyi olmayanların hali bu… Saldırgan, öfkeli, cesur…
"Savaşın ortasında sevimli bir çocuk yüzü" şeklinde tarifi kolay olanın hali pek anlaşılır değil… Konuşmakla anlaşılamayacağını çoktan anlamış sanki…
Arkada oturan kızın savaşı kendiyle… Sanki bütün savaşları bitirecek bir kurtarıcı bekliyor… Gelmeyecek biliyor ama bekliyor işte orada… Öyle bekliyor.
***
Bazı hikayeler, akıl karışıklığı yaratarak, herkesin bildiği gerçekleri boğuntuya getirip geçiştirmek niyetlidir…
Bazı savaşlar ve bazı barışlar gibi…
Bazısı bir kabulleniş, bir vazgeçiştir.
Oysa en büyük savaş, bu coğrafyada henüz hiç çıkmamış olandır.
Kaybedenin kini büyüdükçe yakıp yıkacaktır ülkeleri, şehirleri, insanları…
Ve belki de sırf bu yüzden durulmak lazım… Sakinlemek, dinlenmek lazım.
***
Savaşmak topla tüfekle değil ya her zaman...
Bazen olur ki...
Yorulursun, düşersin, kanarsın...
Susarsın, kaçarsın...
Gidemezsin ya da dönemezsin.
Savaşmak işte bazen böyle...