Siyasetçiler, gazeteciler, köşe yazarları, sivil toplum liderleri, hatta ticaret erbabı, pazarlamacılar, reklamcılar halkın sesine kulak vermek zorundadırlar. Biz ideoloji partisiyiz, ideolojimizden bir milim sapmayız, amacımız fikrimizi, öğretimizi halka anlatmaktır diyorsanız o başka.
Demokrasilerde halkın sesi en önemli etkendir. Halkın nabzını tutamadıysanız, halkın taleplerine, değerlerine, hassasiyetlerine kulak asmadıysanız, halkı cahil oy çoğunluğu diye niteleyip, ben bilirim edasıyla politika yaptıysanız sonunun hüsran olacağını unutmayın. İktidara talip olanlar ise halkın ne söylediğini, nelere önem verdiğini iyi anlayıp, politikalarını, çözüm önerilerini ve vaatlerini ona göre belirlemek zorundadırlar. Çok bildiğini sananlar, bunu popülizm, pragmatizm, oportünizm diye aşağılarlar. Hatta daha da ileri gidip benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir olabilir mi? Diyen okumuş cahilleri de çok gördük.
Halkın taleplerini, beklentilerini, nelere önem verdiğini anlamanın en iyi yolu halkın arasına girip, onlarla aynı dili konuşup birinci ağızdan bunları öğrenmektir. Bu halkla kaynaşmanın, sağlıklı iletişim kurabilmenin ve onların gönlünü kazanmanın da yoludur aynı zamanda. Tabi bunun ön şart hiçbir zaman halka tepeden bakmamaktır.
Kamuoyu yoklamaları da halkın sesini duymak için önemli bir araçtır. Ancak bunların manipüle edici değil, gerçek durum tespitine dayalı olması gerekir. Bazen sorulan sorular, verilen şıklar denekleri istenilen şekilde yönlendirebilir, ya da açıklanan sonuçlarla gerçek sonuçlar farklı olabilir.
Köşe yazarları için ise en iyi nabız okuyucu tepkilerinden alınır. Yazarlar belli bir kesimin duygu ve düşüncelerini okşayıp, onları körükleyici yönde yazarlarsa kendi taraftarlarından alkış alırlar, ancak bu karşı taraftakileri ikna yönünde hiçbir işe yaramaz. Siyasetçilerin beyanları için de bu böyledir. Üslup da çok önemlidir, yumuşak üslupta ikna edici yazarsan karşı taraftakileri de tatmin edebilirsin. Eğer bir yazar toplumdaki beklentiyi görür ve objektif kalarak yazarsa ikna edici olabilir, aksi halde katı görüş sahiplerini kemikleştirmekten başka bir işe yaramaz. Haber kaynağının güvenilirliği, haberin doğruluğu da önemlidir, okuyucu güven duymuyorsa ne yazarsan yaz bir işe yaramaz.
Okuyucularımın tepkilerine ben her zaman önem veririm. Bazen eposta ve sosyal medya yorumları ile bazen de bizzat telefon ederek olumlu ya da olumsuz görüşlerini dile getirenler benim için yönlendirici olur. Yazının okunma ve sosyal medyadaki beğeni sayıları da çok önemlidir, bir anlamda toplumun sesini yansıtır. Bunların hangi sosyal kesimden oldukları, siyasal tercihleri, inançları da değerlendirme için önemlidir. Üşenmedim son birkaç haftaki yazılarımın aldığı tepkileri değerlendirdim. Örneğin proje okullarına ilişkin yazım çok okunanlar arasındaydı, ancak çoğunluğu okul arkadaşlarım, bu okullarda çocukları okuyanlar ve muhalif kanattan insanlardı. Üzümcünün çilesini dile getirdiğimde ise ilgi gösterenlerin çoğunluğu Manisalı hemşerilerim ve üzümcüler oldu. Çelik çomak başlıklı yazı fazla ilgi görmedi, kim bilir bu oyunu hatırlayan çok kimse kalmamıştır belki de. İktidarı eleştirdikçe muhaliflerden ses geliyor ama hem nalına hem mıhına diyerek olumlu şeyler de söylersem ne muhaliflere ne de iktidar yanlılarına yaranamıyorsun.
Geçen haftaki "Yeni Muhalefet" başlıklı yazım ise hemen her kesimden ilgi ve takdir gördü, şimdiden binlerce okuyucuya ulaştı. Her görüşten entelektüeller, siyaset emekçileri, köyden, kentten, toprak insanlarından çalışanlara, ev kadınlarından emeklilere kadar halkın her kesiminden telefon ve e posta trafiğim arttı. Aktarılan görüşler arasında çok ilginç bulduklarım da oldu bazılarını paylaşmak isterim.
Bir epostada sadece umut verdiğimden ancak bunun ütopyadan ileri gidemeyeceği söyleniyor. Bir başkası yanında olsam boynuma sarılacağını söylüyor. Bu ülkeye milletvekili, bakan olarak hizmet etmiş onurlu siyasetçilerin artık ellerini taşın altına koymaları zamanının geldiği çok kişi tarafından dile getirildi. CHP'den ve MHP'den umudunu kesenler isim de vererek merkez sağda bir toparlanma olursa orada yer alacaklarını söylüyorlar, sayıları hiç de küçümsenecek kadar değil. DP taban hareketinde yer alan dostlarım beni adeta telefon bombardımanına tutarak yüreklendiriyor.
DP'de kongre süreci devam ediyor, bir arkadaşım arayarak bir ilçe kongresindeki izlenimini anlattı. Son seçimde DP'nin sadece 170 oy aldığı ilçede kongre salonunda en az 500 kişi varmış. Kalabalığı gören kürsüdeki genel merkez yetkilisi coştukça coşmuş umut dağıtmaya başlamış. Tam o esnada arka sıralarda oturan 70'ini aşmış sakallı bir ihtiyar yerinden kalkarak "Kes tıraşı, getirin Akşener'i başımıza o zaman bu dediklerin olur" deyivermiş. O anda salon yıkılmış tezahürat salondan dışarı taşarak caddeden geçenlerin bile ilgisini çekmiş. Bana nakledilen daha nice olaylar var ama hepsinin ortak yanı hem muhalefetin hem de iktidarın yenilenmesi.
Bana en ilginç gelen öneri ise Alaşehir'den bir dostumuzdan geldi. Diyor ki; sistemler değişiyor, eş başkanlık sistemi var. Kesici'de ekonomiye düze çıkaracak, başbakan olacak kapasite, Akşener'de ise milletin gönlünü fethedecek yürek ve ana şefkati var ikisi birleşsinler eş başkan olsunlar.
Yeni muhalefet sözü bile halkı heyecanlandırmaya yetti. Siyasetçiler, yazarlar, entelektüeller oturdukları yerden toplum mühendisliğine soyunabilirler ama halkın sesi ne diyor, o hepsinden önemlidir. Halkın sesi yeni muhalefet diyor, yılın son günleri oldukça hareketli geçecek. Ümit Özdağ'ın da MHP'den ihracı artık orada beklentisi olanların da bu beklentilerini sonlandırdı. Yeni iktidar ve yeni muhalefetle yarınlar daha da güzel olacaktır bu nu bütün kalbimle söylüyorum. Kalın sağlıcakla