Bu hafta sonumu Süper Lig, TFF 1.Li ve 3.Lig maçları ile ilgilenmekle geçirdim. Fenerbahçe'nin Avrupa serüvenindeki başarısından sonra Osmanlıspor ile oynayacağı maçın önemli olduğunu düşünerek ona göre plan yaptım. Pazar gününe Belediyespor'un Bursa maçını izlemekle başladım. Maçın saati aklımda yanlış kaldığı için oğlum Gökmen maça zar zor yetiştirdi. Şeref tribününe oturur oturmaz Belediyespor'un Furkan ile golünü seyrettim. Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün başta olmak üzere herkesin sevincine ortak oldum. Sezai Gürcan'la maçı yan yana izliyoruz. Belediyespor Çanakkale'den daha farklı ve etkili bir oyun sergiliyor. Mücadele gücü yüksek, kale önünde etkili pozisyonlar yaratıyor. Ancak gol vuruşlarında futbolcuların kendine özgüveni yokmuş gibi davranarak ceza sahası içinde birbirlerine pas vererek emeklerini yok ediyorlardı. Bu arada Bursa'nın garip golü geldi. Yine suratlarımız asıldı. İlk yarının sonuna kadar yine iki net gol pozisyonu yukarıda belirttiğim nedenlerle filelilerle bulaşamadı. Devre arasında Başkan Cengiz Ergün'le sohbet ediyoruz Başkan Ergün'e "Bu takımın orta sahasını Emre Belözoğlu gibi bir futbolcu lazım" dedim. "Doğru" dedi. Sonra "Bu takımın kadrosu iyi, ferdi olarak kendilerini belli ediyorlar. Belki Fenerbahçe gibi sonradan açılacak" dedim. Başkan Ergün güldü.
İlk yarıda Mehmet Yılmaz'ın harika golü ile Büyükşehir Belediyespor 3 puanı kazanmasını bildi. Lider Kırıkhanspor ile puan farkını ikiye indirerek 4.sıraya oturdu. 3.Lig'de futbol oynamak kolay değil. Bu ligde mücadele gücün yüksek olmalı. Belediyespor, Yeşil Bursa karşısında bunu gösterdi. Ancak orta sahasında maestro görevini yapacak görüntüyü veren bir futbolcuyu göremedim. Ali Öztürk gibi fiziği ve top kontrolü yüksek futbolcun varsa kanatlardan devamlı ortalarla bu futbolcuyu beslemek lazım. Bunu yapamadığın sürece Ali Öztürk'ü, Galatasaraylı Burak gibi verimsiz hale getirirsin. Belediyespor kazandı, iyi de oynadı diyebiliriz. Ancak eksikleri çok. Benim gibi Levent hoca da bunun farkındadır. İleride daha iyi günleri görebiliriz.
Bu maçı izlerken Galatasaray maçını da düşünüyordum. İlk haber kötü, Antalya İstanbul'da öne geçmişti. Maçtan çıkarken oğlum Gökhan'dan 1-1 olduğunu öğrendim. Şehir merkezine girerken 2-1, sonra da 3-1 Galatasaray'ın öne geçtiğini öğrenince keyfim yerine geldi. Gece de Osmanlıspor-Fenerbahçe maçını izledim. Daha maçın başında kaleci Volkan'ın kontrolsüz girişi ile penaltıya sebep verdi. Hızlı çekimde yüzde yüz penaltı. Yorumcuların büyük kısmı da bu görüşte. Ancak yavaşlatılmış şekilde pozisyonu izleyince Osmanlısporlu Regattin profesyonelce hareketle penaltıyı almış. Burada tek suçlu Volkan, hakem Mete Kalkavan'ın bir günahı yok. Fenerbahçe bu maçta da iyi oynadı. Ancak 1 puan alabildi.
Gelelim TFF 1.Ligi'nde Cumartesi günkü Manisaspor'un hezimetine. Hafta boyunca yerel ve ulusal medya, teknik direktör Koray Palaz'ın Bandırma maçı son şansı diye yazıp durdular. Beni de Söğütaltı kahvesinde Aydın Besen ile Yaşar'a "Bu teknik direktörün son şansıydı, futbolcular da hocasını göndermeye karar vermişler. Manisaspor Bandırma'da mağlup" dedim. Dediğim çıktı. Ama 4-0'lık bir skor beklemiyordum. Manisaspor iyi yönetilmiyor. Bir takım forma yüzünden iki kez para cezası alamaz. Bu kulüpte başkanlık yapan birisi olarak içime sindiremedim. Puan silinebilir ama bu rezalet Manisaspor'a yakışmadı. Aldıkları ceza ile bir takım forması alınabilirdi ve Manisa'nın markasının yerlerde sürünmesine izin verilemeyebilinirdi. Hoca gitti, yine hayal dünyası ile teknik direktör arayışının sürdüğünü görüyorum. Ayranın yok içmeye, neyle nereye gidiyorsun?