Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun ilanı ve Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 98 inci yıldönümünü “Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak geçtiğimiz günlerde kutladık. Dile kolay, millet egemenliğine kayıt ve şart koymak isteyen gerici ve darbeci zihniyete rağmen bu meclis 98 yıldır, duraksamalarla da olsa ayakta kalabilmiştir. Ne mutlu bize ki; aziz Türk milletinin üstün iradesi, demokrasiye olan bağlılığı, devletine olan sadakati sayesinde milli iradenin tecelligahı olan bu kurumu yaşatmayı başarabilmişiz. 

            O meclis ki; top seslerinin Ankara’dan duyulduğu, ihanet şebekelerinin milli kuvvetleri arkadan vurmaya tevessül ettiği, hürriyeti mandacılıkla sağlayabileceklerini sanan gafillerin türediği, en sert tartışmalara sahne olduğu dönemde bile varlığını sürdürebilmiş, adım adım zafere ulaşmıştır. 

            O meclis ki; hainlerin hedef gösterdiği, üzerine bombaların yağdığı, hain darbe teşebbüsünün yapıldığı o meşum 15 Temmuz gecesi, kimileri havada, kimileri karada kaçacak delik ararken temsil ettikleri milli iradenin hukukunu korumak adına yekvücut olmasını bilmiş, hainlere fırsat vermemiştir. 

            Başlığımızdaki ifadenin özgün hali “hakimiyet bila kaydu şart milletindir” şeklindedir. Bu ifade Büyük Millet Meclisinin kurulduğu 23 Nisan 1920’ de ilk defa telaffuz edilmiş, 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunun (anayasa) da birinci maddesi olarak kabul edilmiştir. Yani millet egemenliğine hiçbir surette kayıt ve şart konulamaz. 

            Millet egemenlik hakkını çeşitli vasıtalarla kullanır. Yasama, yürütmenin denetimi ve anayasanın verdiği diğer yetkileri, serbest seçimlerle kendisini temsil etmek üzere seçtiği vekilleri eliyle kullanır. Yargı yetkisi ise Türk milleti adına hareket eden bağımsız ve tarafsız yargıçlar eliyle kullanılır. Mahkeme kararlarının hüküm bölümü “Türk milleti adına hareket eden” diye başlar 

            Milletin egemenlik hakkına nasıl ki, hiçbir kayıt ve şart konulmaması gerekiyorsa, bu hak bir başkasına, şahıs veya zümreye de devredilemez. Peki bunu 98 yıl boyunca ne kadar koruyabilmişiz? Millet egemenliği ilkesini darbelerle, muhtıralarla ortadan kaldırmışız. Kimi zaman anayasal tedbir olmasına rağmen bunu istismar ederek sıkıyönetim ve Ohal kararlarıyla kısıtlamışız. Milli iradenin tecelli etmesi gereken kurum olan TBMM’nin yetkilerini daraltmışız. En doğal yetkisi olan yürütme organına güvenoyunu ve güvensizlik oyunu kaldırmışız. Denetim hakkını kullanılamaz hale getirmiş, gensoru müessesesini tümüyle ortadan kaldırmışız. Yetmemiş milletvekillerinin söz hakkını kısıtlamışız. Dahası yüce Meclisin en önemli hakkı olan yasamayı bile KHK’larla kadük hale getirmişiz. Dahası meclisi yok sayarak tek bir şahsa KHK yetkisi vermişiz. 

            Bu ahval ve şerait içinde millet egemenliğini tam olarak işliyor diyebilir miyiz? Milletin iradesinin tam olarak ülke yönetimine yansıdığını söyleyebilir miyiz? Millet adına hareket etmesi gereken yargının tam olarak bağımsız ve tarafsız olduğunu iddia edebilir miyiz? 

            Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir. Bunu sağlamanın yegane yolu da, hür, eşit, adil seçimlerin hiçbir tereddüt ve şüpheye yol açmadan yapılabilmesinin sağlanmasıdır. Peki nasıl sağlanacaktır? İstediğiniz kadar tarafsız ve dürüst davranın OHAL altında yapılacak bir seçim insanların kafasında soru işaretleri bırakacaktır. Nasıl eşit ve adil olacaktır? Bir tarafta devlet gücü ve imkanlarıyla milyonlarca liralık hazine yardımıyla seçim kampanyası yürüteceksiniz, diğer tarafta imeceyle bu gücün karşısına dikileceksiniz. 

            Son bir hafta içinde cereyan eden hadiseler, İYİ Partinin seçime sokulmaması için sarf edilen gayret gözler önündedir. Siyasi partiler sicilini tutan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kayıtlarını bile dikkate almayarak İYİ partiyi saf dışı bırakmaya tevessül etmek millet egemenliğini hiçe saymaktır. Neyse ki; 15 CHP’li vekilin İYİ partiye geçmesi kurulan tuzakları bozmuştur. Böylelikle Kılıçdaroğlu liderliğindeki yeni CHP, eski CHP’nin millet egemenliğine karşı ayıbını da bir nebze olsa da ortadan kaldırmıştır. Hangi siyasal görüşte olursa olsun, demokrasiye inanan, millet egemenliğini şiar edinmiş, vicdan sahibi her vatandaş Sayın Kılıçdaroğlu’na minnet duymaktadır. Elbette, dün milleti yok sayanlara nasıl cezayı kestiyse, yeni CHP de millete güvenmenin ve inanmanın ödülünü halktan alacaktır. 

            Millet egemenliğinin yeniden olması gereken yola girmesi için 24 Haziran bir fırsattır. Son bir iki gündür ortaya atılan Gül formülünün muhalefette oluşan olumlu havanın ve işbirliğinin zaafa düşürülmesi için bir fitne olduğunu düşünüyorum. Yeni bir Ekmeleddin vakası yaşanmamalıdır. 

            Benim tercihim ve temas ettiğim birçoğunun tercihi de ilk turda hem Sayın Akşener’in hem de CHP ve Saadet adaylarının birlikte yarışması, ikinci turda ise muhalefetteki tüm partilerin ikinci tura kalacak adayın arkasında firesiz destek olmasıdır. 

            CHP adayının ise tartışmasız Sayın İlhan Kesici olmasının işleri daha da kolaylaştıracağını düşünüyorum. 

            Kalın Sağlıcakla…