İki kelime… ‘Evet', ‘Hayır'…

‘Evet'in her zaman naif bir yanı, bir kolaycılığı var… Ona keza ‘Hayır' bir direniştir her zaman…

Başa gelen her ne ise sıyrılıvermeye çalışmak ile kalıp orada mücadele etmek gibidir bu iki kelimenin okunuşu…

…
Ve şimdi ülkenin geleceğine dair söylenecek kadar kıymeti var artık her ikisinin de…

…
Ve ne ötekinin ‘Evet'i berikini ne de berikinin ‘Hayır'ı ötekini zerre kadar ilgilendirmezken, zerresine kadar kutuplarına ayrılmış tarafların birbirini ikna etmeye çalışırken kullandıkları yahut kullanamadıkları zeka; işte bu hepimizi derinden ilgilendiriyor.
…
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını, ülkenin yönetim biçimini değiştirmek için sandık başına gideceğimiz 16 Nisan'a kadar, Meclisten sokağa kadar uzanan ülke siyasetini daha ne kadar elden ayaktan düşüreceğiz, kim bilir? Akla ziyan davranışlar bütününden etkilenmemenin mümkünü kalmamışken, ait olduğumuz safların gerginliğini çoğaltmaktan başka bir işe de yaramayacak aslında tüm bu olan biten.

Örneklendirelim...

TBMM Genel Kurulu'nda ‘Başkanlık Anayasası' görüşmeleri hayli gergin geçmiş, iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında sık sık kavgalar yaşanmıştı. AK Parti Trabzon Milletvekili Muhammet Balta, bir arbede sırasında bacağının ısırıldığını iddia etmişti. Balta, "Yere düşen bir CHP Milletvekili tarafından ısırıldığım yüzde yüz kesin. Tetanos aşısı oldum" açıklaması yapmıştı. Bu iddianın ardından AK Parti Antalya Milletvekili Gökçen Enç ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır, genel kurul salonunda, CHP'li milletvekillerine atfen, üzerinde köpek resmi de bulunan "Köpek giremez" yazılı pankartlar açmıştı.

Hayvan severleri kızdıran vatandaşı afallatan, siyasetçinin ağırlığını kaldırıp çöpe atan bu trajikomik olay, kınanıp ayıplanacağı yere gözümüzü gönlümüzü, ufkumuzu açmış olacak ki kucağına ‘Fino'sunu alan bir hanımefendi şenlendirdi sosyal medyayı…

Köpeğine seslenen hanımefendi "Referandumda ‘Hayır' diyeceğiz değil mi kızım? ‘Hayır' diyeceksen havla da görsünler" deyip kah çimdikleyip kah dürterek "Hav hav" diye cılız bir ses çıkartıyor bi'haber, bi'çare köpekten.
İzleyenler şaşkın… Akıl duruyor haliyle, söylenecek söz susuyor…

Kendini bir basketbol maçının ‘ponpon kızları' sanan tarafların zihni susmuyor. Hep daha fazlasını yapmaya zorluyor bu dalkavukluk hali.

Bilgi olmayınca akılda, dil başıboş kalıyor.

Manisa Bedensel Engelliler Derneği Başkanı Yasemin Yıldız'a araba çarpıyor. Geçmiş olsun!

Dediği o ki engelli yolunda tekerlekli sandalyesi ile seyrederken CHP'li kadın sürücü üstüne üstüne sürüyor arabasını ve kasıt güderek çarpıyor.

"Allah Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın belasını versin, kum gibi döktü sizi trafiğe" diyor.

Bu sözler ağızdan öyle çabucak çıkacak şeyler olmamalı. Hem ayıp, hem günah!

CHP Manisa İl Başkanlığı teşkilat içi kapsamlı bir soruşturma yapıyor. Suçu işlediği iddia edilen isimde bir üyesi olmadığını açıklıyor kamuoyuna.

Ama Yıldız diretiyor:

"Ben düştüm, o hanımefendi beni gelip kaldırmadı. Ona yazıklar olsun. ‘Gitme hanımefendi' dedim. ‘Polis çağıracağım' dedim. ‘İstersen Jandarma çağır, istersen Cumhurbaşkanını çağır' dedi… Şahitlerim var"

Kaza nedeniyle tekerli sandalyesi kırılan, kolu incinen Yasemin Yıldız'ın acıyan canının sesini duyduğum an ise şu sözler oluyor:
"Beni Cumhurbaşkanımla itham ediyorsa, ben onun için kaza geçirmeye de, ölmeye de varım."

Ahh be kadın! Senin canının kıymeti yok mu yani?

Ne bomba yağıyor tepemize ne tanklar yürüyor sokaklarda. Sadece anayasa değişikliği için halk oylamasına gidiyoruz… Ortada bir savaş hali yok… Sen canını ne için feda ediyorsun? Seçim öncesi dağıtılan promosyon bir kalem kadar mı senin canının kıymeti?
…

Türkiye Cumhuriyeti'nin, Cumhur'un Başkanı Erdoğan'ın; Cumhur'un başkanı değil sadece Başkan olmasını içeren anayasa değişikliğini, siyaset kendi kendini ısırdığı için beceremedi. Halkın inisiyatifi toplu bir cinnete dönüştü.

Bu referandumla birlikte zeka düzeyimizi de ölçtüğümüze ikna olabildiniz mi?
…

Sorgusuz sualsiz ‘Evet' diyecekler ile yaşanacak sistem değişikliği hatta rejim değişikliği şüphesiyle ‘Hayır' diyecek olan bizler; sevgiye, hoşgörüye, merhamete, uzlaşıya, gülümsemelere ve iyiliklere çokça bir zamandır ‘HAYIR' diyen bir ulus olmuşuz.

Aklımızı doğru yerde kullanmayı ne zaman, neden, nasıl unuttuk bilmiyorum ama mutlu insanlar olmayı yeniden hatırlayabilmek için bir direniştir ‘Hayır' diyebilmek.

Ya şimdi ya hiçbir zaman!