Darbeyle ilk tanıştığımda henüz 6 yaşındaydım. Rahmetli babam darbe olduğunu anlayınca hemen abdest almış, tıraş olmuş, takım elbiselerini giyerek salonda beklemeye başlamıştı. Abim ve ben kapı aralığından onu izliyor ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Çok geçmeden biri subay dört asker tomsonlarla (o zamanın otomatik silahı oydu) kapıya dayandılar, onu alıp götürdüler. Alt katımızda oturan rahmetli Orhan Ocakoğlu da aynı muameleye maruz kalmıştı. Diğer tüm milletvekilleri ile birlikte Harbiye'ye götürüldüklerini sonradan öğrendik. İki gün sonra önce salıverdiler, sonra gene aldılar bu kez bir bilinmeyene yolculuk başladı. Yassıada'ya götürüldüklerini daha sonra öğrendik.
12 Mart Muhtırası verildiğinde lise talebesiydim o zaman neler olduğunu pek anlayamamıştım, ama askeri idarenin ceberrut yönetiminden az da olsa nasibimizi alıyorduk. Bir süre sonra bazı şeyleri daha net anlamaya başladım. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın süresi dolmuş, Genel Kurmay Başkanı muhtıracı komutanlardan Org. Faruk Gürler bir günde emekliye ayrılmış, şıp diye kontenjan senatörü yapılarak Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmişti. Oylama günü bütün komuta kademesi meclis localarını doldurmuş milletvekillerine gözdağı veriyorlardı. Beklenen olmadı, milletvekilleri bu baskıya aldanmadılar. Aralarındaki bütün hasmane tutumlarına rağmen AP Genel Başkanı merhum Süleyman Demirel ile CHP'nin başına yeni geçen merhum Bülent Ecevit sırt sırta vererek direndiler. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur meclis üzerinden savaş uçaklarını alçaktan uçuruyor, milletvekilleri üzerindeki tehdit ve baskının dozajını artırıyordu. Demirel ve Ecevit'in direnişi sonuç getirdi turlar devam ederken üzerinde mutabık kaldıkları Fahri Korutürk'ü Cumhurbaşkanı seçtiler.
15 Temmuz darbe girişimi sürerken TBMM'de bulunan her partiden milletvekillerinin üzerlerinde uçan jetlere, yağdırılan bombalara rağmen ortak direniş göstermesi ve ertesi günü HDP dahil bütün partilerin ortak deklarasyona imza atması, birlik mesajı vermesi bana bu geçmiş hadiseyi hatırlattı. Demek ki siyaset kurumu demokrasi dışı cereyanlara karşı ortak tavır aldığında silah geri tepiyor. Bu birliktelik halka da yansıyor milletçe el ele veriyoruz.
Umarım siyasiler bu barış ve uzlaşma iklimini iyi değerlendirirler. Kutuplaşmanın, kavganın kimseye yarar getirmediği, bundan sadece vatan ve millet düşmanlarının istifade ettiği net olarak ortaya çıkmıştır. Bu birliği özenle koruyalım, görüyorum meydanlarda her görüşten, her inançtan, her etnik kökenden insanlar el ele vermişler. Ayvalık'tan bir dostum haber verdi, meydanlarda 10. Yıl marşı çalınıyormuş, ne güzel! Ankara'da Türkiyem türküsü çalınıyor. Hangi etnik kökenden olursa olsun bu hepimizin ortak vatanı, cennet ülkemiz için "ölürüm Türkiyem" demeyecek olan var mıdır? Ne olur bu birliği siyasi çıkarlar uğruna heba etmeyelim, bundan siyasi rant çıkarmaya çalışmayalım. Ne olur Dombra'yı kendi mitinglerinize saklayın, bugün sadece milletin ortak değerleriyle, ortak ezgileriyle, marşlarıyla coşalım. Meydanlardaki halka bir sözüm var aranıza, fırsatçıları, provokatörleri, millet düşmanlarını sokmayın. Birliğinize halel getirmeyin.
Darbelere karşı demokrasinin yanında durmak vatan ve namus borcudur. Bizim kuşağımız darbelerden çok çekti, sağcısıyla, solcusuyla, demokratıyla, bir dostumun tanımladığı gibi bizler 12 Eylülde heba edilen kayıp neslin çocuklarıyız. Bizim çocuklarımız da heba olmasınlar. Devlet-i ebet müddet anlayışına sahip çıkalım, Cumhuriyetimize sahip çıkalım, bayrağımıza sahip çıkalım, yeni düşmanlar yaratmayalım. Birlik ve beraberliğimizin bozulmasına fırsat vermeyelim. Kalın sağlıcakla.