Koca bir yılı geride bıraktık, haliyle biz de yazılarımızda, umut, sevgi, barış, hoşgörü temennilerinde bulunmayı yeğledik. Son yazımda ise İran’daki olaylara değinmiştim. Gösterilerin birden bıçakla kesilir gibi kesilmesi yazımızdaki tespitlerin ne kadar haklı olduğunun bir göstergesidir. Ruhani’nin hoşgörülü yaklaşımı ve Trump’ın twitleri olayların sonlanmasında en büyük etken oldu. Muhaliflerin geri adım atması söylediğim gibi A.B.D ile aynı paralelde olmak istemediklerinin işaretidir. Ruhani’nin de olayların sadece dış güçlerin tahriki olmadığını, halkın daha fazla özgürlük talebi olduğunu ifade etmesi ve birtakım taahhütlerde bulunması olayların soğumasına yetmiştir. 

Devamlı okuyucularımdan bir dostum, güzel temennilerin yerinde olduğunu, İran’ın da güncel konu olduğunu ancak biraz da Türkiye’nin gerçeklerine dönmem gerektiği konusunda uyarıda bulundu. Haklıdır da… Maaş zamları, asgari ücret artışı daha cüzdanlara girmeden zamlarla, vergilerle, harçlarla çoktan eridi gitti. İnatlaşma, kutuplaşma, öfke, hiddet, polemikler sürüp gidiyor. Artık, Devletin başına, Devlet gerek denilmeyeceği resmen tescillendi. Dokuz yaşında kız çocuklarının evlendirilebileceği fetvasına yükselen tepkiler Diyanet’i sonunda çark ettirdi. Daha birçok konu var işlenecek ama haftalık yazdığımdan daha ben değinmeye fırsat bulamadan konu kapanıveriyor. 

Geçtiğimiz haftanın en ateşli polemiklerinden biri de kadim dostumuz, eski dava arkadaşımız İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Manisa siyasetinin parlayan yıldızı, BAL’lı kardeşim CHP Gurup Başkanvekili Özgür Özel arasında yaşanan ayak kırdırma polemiği idi. Doğrusu her ikisi de kendi açılarından haklıdırlar. Sayın Özel, İçişleri Bakanı mafya ağzıyla konuşamaz derken ne kadar haklıysa, Sayın Soylu da çocuklarımızı zehirleyen uyuşturucu tacirleriyle yeterince mücadele edilemediği düşüncesiyle sarf ettiği sözlerle de o kadar haklıdır. 

Ben Sayın Soylu’nun üslubunu yakından bildiğim için doğrusu sözlerini de fazla yadırgamadım. Çok daha ağırlarını DP Genel Başkanıyken söylediğini hepimiz biliyoruz, o yüzden mafya ağzı yakıştırmasını biraz ağır bulurum. Ağzına sağlık demesem bile eleştirmeyi de düşünmem. Zira bu zehir tacirleri daha fazlasına bile müstahaktırlar. 

Ancak Sayın Soylu’yu bu nedenle eleştirmiyor olmam ona başkaca da sorular sormama engel değildir. 

Sayın Soylu! 

Kadına karşı şiddet uygulayanların, ev basıp karısını, çocuklarını öldürenlerin veya teşebbüs edenlerin ayaklarını da kırdıracak mısınız? 

13 yaşındaki kız çocuğuna cinsel tacizde bulunup sonra da pişkin, pişkin ben ancak şeriat mahkemesi yargılayabilir diyenlerin, başkaca ahlaksız sübyancıların ayaklarını ne zaman kırdıracaksınız? 

Ellerinde pompalı silahlarla kendilerini milis sanan magandaların da ayaklarını kırdıracak mısınız? 

Çakma siren ve aydınlatmalarla, ambulansın, itfaiyenin, güvenlik güçlerinin geçişine engel olan emniyet şeridi magandalarının da ayaklarını kırdıracak mısınız? 

Rüşvet alanın, verenin, beyt-ül mala el sürenin de ayaklarını kırdıracak mısınız? 

Bir türlü önlenemeyen hekimlere, sağlık çalışanlarına uygulanan şiddetin faillerinin de ayaklarını kırdırmayacak mısınız? 

Vatana sahip çıksınlar diye davullarla, zurnalarla uğurladığımız Mehmetçiklerimizi zehirleyenlerin, onlara at eti yedirenlerin ve görmezden gelenlerin ayaklarını ne zaman kırdıracaksınız? 

Daha liste uzayıp gider, daha kırdırılacak çok da ayak çıkar. Milletimizin can ve mal güvenliği, huzuru, sükunu, çocuklarımızın sağlığı, rahatı, sizlere emanettir. Dahası sizler de bizler de demokrasi kültürüyle yetiştik. “Sabahın erken saatinde kapınızaa gelenin sütçü olduğundan eminseniz o ülkede demokrasi vardır” diyen bir liderin talebeleriyiz. Terörle, FETÖ’yle mücadelenizde başarılı olmanız için duacıyız ama lütfen bu düsturu da unutmayınız. 

Kalın sağlıcakla…