Genellikle soru cümlesiyle başlık atmayı sevmem, ama bazen de gerekiyor. Hüküm cümlesiyle başlık atsaydım belki CHP’li dostlarımı gücendirebilirdim. Hoş! Çoğu CHP’li dostlar da sosyal medya paylaşımlarında veya sohbetlerinde partilerini yerden yere vuruyorlar. Neredeyse artık iflah olmaz demeye getiriyorlar ama biz demeyelim. Biz sadece neden çoğu kimse bu kanaati taşıyor, nedenlerini ortaya koymaya çalışalım.

                Kuşkusuz CHP ülkemiz için gerekli ve önemli bir siyasi partidir. Teslimiyetçi İstanbul Hükümetine rağmen Anadolu’da yeşeren direniş hareketlerine öncülük eden Müdafai Hukuk Cemiyetlerinin birleşmesinden doğmuş, Milli Mücadeleyi gerçekleştiren ve Cumhuriyeti kuran lider kadrolarının partisidir.

                Atatürk döneminde bütün bu kadrolar Cumhuriyet Halk Fırkası(Partisi) bünyesinde yer almaktaydı. Ancak elbette ki; homojen bir yapısı olmadığı gibi, siyasi, ekonomik ve sosyal politikalarda tam bir mutabakat ve fikir birliği de bulunmuyordu. Farklı görüşlerin asgari müştereği Cumhuriyet ve temel değerleriydi. Bu farklılıklar, Atatürk’ün liderlik vasıfları, halktan yana tutumu ve siyasi dehası sayesinde dengede kalabiliyor ve ilerleme sağlanabiliyordu. Atatürk sağlığında bu farklılıklardan çoğulcu bir demokrasi çıkarmaya teşebbüs etmiş, yakın dostu ve önceki Başvekili Fethi Okyar’ı Serbest Fırkayı kurma konusunda teşvik etmişti. Ne yazık ki; o günün toplumsal yapısı, henüz ülkede demokratik bilincin ve hoşgörü ortamının yerleşememiş olması bu teşebbüsü başarısız kılmıştır.   

                Atatürk’ün ölümünden sonra ise Anadolu’daki geniş halk kitleleri adeta yok sayılmış, CHP yönetimi tümüyle oligarşi yanlısı seçkinci sivillerin egemenliğine girmiştir. Bunun doğal sonucu olarak da taşralı siyasetçiler, toprak insanları, liberaller, demokratlar, mütedeyyin cumhuriyetçiler, milli mücadelenin yerel kahramanları, Atatürk’ün son Başvekili Celal Bayar önderliğinde örgütlenmişlerdir. Ünlü dörtlü takrir olayının akabinde ise İsmet Paşa “parti içinde muhalefet istemem, çok istiyorlarsa ayrılsınlar, ayrı parti kursunlar” sözleriyle çok partili sistemin önünü açmış ve Demokrat Parti böyle doğmuştur.

                Hileli 1946 seçimlerinde CHP Devlet gücüyle iktidarını koruyabilmişse de 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Partinin ezici çoğunlukla iktidara gelişini engelleyememişlerdir. Bu seçimden dersler çıkarmasını bilen bir kısım CHP’liler başta Genel Sekreter Kasım Gülek olmak üzere yenileşme, halka ve değerlerine saygı gösterme, demokratikleşme ve parti imajını devlet partisi olmaktan çıkarmaya yönelik önemli hamlelere kalkışmışlarsa da bir türlü seçim yenilgisini hazmedemeyen seçkinci jakobenler karşısında pek de başarılı olamamışlardır. Bu nedenledir ki CHP kısa süreli Ecevit’in dönemi haricinde 68 yıldır seçim kazanamamıştır.

                Bana göre bugün CHP içindeki kavga da 68 yıldır hiç değişmeyen seçkinci, laikçi, jakoben statükocu takımla yenilikçi, değişimci, halkçı, geçmiş hatalarıyla yüzleşmeyi kabullenebilen sosyal demokrat takımın çatışmasından başka bir şey değildir.

                Ne yazık ki; 1950 yenilgisini hala kabullenemeyen seçkinci, statükocu takımın ve onların uzantıları yeni nesillerin ihtirasları, CHP gibi güzide bir kurumu giderek siyasetin dışına itmektedir. Onlar ve onların değirmenine su taşıyan bazı kalemşörler gerçekleri görmek, halkı tanımak yerine 68 yıllık ezikliklerini yalan, tezvirat ve sadece Menderes ve Demokrat Parti düşmanlığı üzerine bina ettikleri siyaset anlayışları ile örtmeye çalışmaktadırlar. Daha da vahimi hiçbir benzerlikleri olmadığı halde Erdoğan’ı Menderes’e benzeterek ekmeğine yağ sürmektedirler. Bu kesim hiçbir işe yaramadığını göre göre yıllardır Menderes’i Amerikancılıkla, Kore savaşıyla, Marshall yardımıyla, Köy enstitülerinin kapatılmasıyla, muhalifler ve basına baskı uygulamakla ve karşı devrimcilikle suçlamışlar, yalan ve tezviratla 27 Mayıs darbesini mazur gösterecek düzmece olaylar icat etmişlerdir. Oysa tarih yazmaktadır ki; Türkiye’nin A.B.D’ye verdiği ilk imtiyazlar 1 Nisan 1939 da yani Atatürk’ün ölümü üzerinden 5 ay bile geçmeden verilmeye başlanmıştır. 1945’deki Tan Matbaası baskını tertip edilmiş ve saldırganlar değil mağdurları sosyalist Zekeriya ve Sabiha Serteller hapse atılmış, köy enstitüleri 1947 den itibaren işlevsizleştirilmiş, Marshall yardımı da CHP döneminde alınmıştır. Bütün bunlar ayrı bir yazı konusudur, belgeleri ve tarihi gerçeklerle yazacağım. Bugün sadece CHP’nin kurultay meselesini konuşmayı planlamıştık.

                Kılıçdaroğlu’nu başarısız bulabilirsiniz ama CHP’yi fosilleşmiş zihniyetlerden kurtarmak için gösterdiği çabayı, geçmişiyle yüzleşerek hataları kabullenmesini, barışçıl politikalar izlemesini ve partisini demokratik ve hukukun üstünlüğünü merkeze alan çağdaş bir anlayışa çekmeye çalıştığını göz ardı edemezsiniz. Tek hatası, Erdoğan’ı zorlayabilecek İlhan Kesici yerine, parti tabanından yükselen İnce seslerine aldanarak onu aday göstermesidir.

                Ya muhaliflere ne demeli? Daha mazbataların mürekkebi kurumadan kurultay çağrısı yapmaya başladılar. Kendi köyünde bile Erdoğan’a açık ara yenilen, zora girince ortadan kaybolan birinin peşine takılıp gidiyorlar. Ha! Şunu da söyleyeyim. Muharrem İnce de bu seçkinci statükocuların işine gelmez. Neden mi? Çünkü o da bir köylü çocuğu ve halk adamı, yani onu da beğenmezler. Şimdilik amaçları, yakaladığı rüzgardan istifade edip CHP’yi çağdaş sosyal demokrat bir çizgiye taşımak isteyen Kılıçdaroğlu’nun yolunu kesmektir. Bilmiyorlar ki; o rüzgar 24 Haziran gecesi birden sönüverdi.

                Ben İnce’nin yerinde olsam bu muhaliflerin gazına gelmez, Cumhurbaşkanı adayı olmanın verdiği imtiyazla gölge kabinemi kurar hükümetin icraatını didik didik ederdim. Bu hem kendine hem de CHP’ne yarardı. Ya şimdi kime yarıyor? Eksik, fazla imza çekişmeleri yok yere gündemi işgal ediyor. Doların 5.46’yı görmesi konuşulmuyor bile. Hükümet telaşta, doların hızını kesmek için alel acele A.B.D ile ön mutabakat yapılmış, sabah da 5.21’e geriledi, şu anda ise 5,30 dolayında seyrediyor. Bir de sosyal medya tabiriyle “papaz kaçtı heyeti” A.B.D’ne gidiyormuş. CHP de tıs yok, varsa yoksa birbirlerini yemek.

                Türk milletinin gururunu kıran yaptırım tehditleri karşısında A.B.D ile ne konuşuldu? Ön mutabakatta neler var? Heyet A.B.D de ne konuşacak? Papaz gidecek mi kalacak mı? Milletin bunları bilmeye hakkı var ama CHP imza peşinde, bunlar kimsenin umurunda değil.

                CHP’li birçok dostum soruyor, iflah olur mu diye. CHP’ye artık oy yok diyen de var, İnce’ye verdiğim oyu helal etmiyorum diyen de. Türkiye bu kadar döviz krizindeyken, A.B.D ilişkileri donma noktasına gelmişken parti içi kavgaya ne gerek var diyen sağduyulu partili sayısı da hiç küçümsenmeyecek kadar fazla.

                Ne diyelim? Ben sadece soruyorum “CHP iflah olur mu?” diye. Takdir sizlerin. Kalın sağlıcakla…