24 Kasım Öğretmenler günüydü, aslında 365 gün anılması gereken öğretmenlerimizi, yılda bir kez anıyor olmayı büyük eksiklik olarak görüyorum. Takip eden 5 Aralık günü ise dünya kadınlar gününü, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını elde ettiği günü kutladık. Zaten bizi yetiştiren öğretmenlerimizin çoğunluğu da kadın değil miydi? Aynı gün birçok güzide eğitim kurumlarımızın kuruluş yıldönümüydü, törenlerle, balolarla kutlandı. Manisa Lisesi de bunlardan biriydi.
Türk milli eğitimine damgasını vurmuş birçok okulumuz 60. Yıldönümünü kutluyordu. Benim de mezunu olmaktan her zaman gurur duyduğum İzmir (Maarif) Koleji bugünkü adıyla Bornova Anadolu lisesi de 60. Yılını kutlayanlardandı. İzmir Koleji, Kadıköy Koleji (A.L), Ankara Koleji, Deneme Lisesi, Konya (Maarif) Koleji, Samsun Koleji (A.L) gibi birçok başarılı ismi yetiştiren, bürokrasiye, iş dünyasına, siyasete, kültür ve sanat camiasına sayısız insanlar kazandıran okullarımızın hepsinin kuruluşu 1955 yılına rastlar, takip eden, 1956, 57 yılları da öyledir. Peki Türk milli eğitiminde devrim gibi kararlarla bu çağdaş, yabancı dil eğitimi ağırlıklı okulların aynı yıl tedrisata başlaması tesadüf müdür? Elbette değildir, ama çoğu kimsenin bilmediği bu eğitim devrimini biraz hatırlatmakta yarar var.
Milli Mücadele sonrası yeni Türk Devleti inşa edilmeye başlandığında en önemli sorunların başında eğitim geliyordu. Zira Şam, Halep, Üsküp, Manastır, Selanik gibi önemli merkezler Türk toprakları dışında kalmıştı ve ülkede İstanbul ve İzmir dışında eğitim, kültür alt yapısı, entelektüel birikimi olan merkezlerimiz bulunmuyordu. Cumhuriyetin başkenti Ankara ise yoktan var edilmeye çalışılıyor, Anadolu topraklarında cehalet ve yoksulluk hüküm sürüyordu. Osmanlı'dan Mekteb-i Sultani (Galatasaray), Kabataş Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi ve İzmir Birinci Erkek Lisesi (Atatürk) dışında kayda değer çağdaş eğitim kurumu devralınmamıştı. Buna mukabil Anadolu'nun hemen her yöresinde ve özellikle İstanbul ve İzmir'de yabancı vakıf okulları eğitimin hizmetindeydi. Amerikan Robert Koleji, Tarsus, Talas(Kayseri), İzmir, İstanbul Amerikan Kolejleri, Dame de Sion, Saint Joseph, Saint Benoit, Saint George ve daha birçok yabancı okullar gençlerimizi yetiştiriyordu. Bu okullar her ne kadar Maarifin denetimindeyse bile milli kültür ve eğitimden uzaktılar ve gizli misyonerlik faaliyetlerinin de olduğu biliniyordu.
Cumhuriyetin birinci önceliği cehaletle savaştı, o yüzden mahalle mekteplerinin yerine ilkokulların açılmasını ve okuryazarlığın artırılmasını hedefledi. Ancak yeterli öğretmen yoktu. Öncelikle birinci dünya savaşı ve milli mücadele nedeniyle yükseköğretimlerini terk etmek zorunda kalan gençlere öğretmenlik hakkı verdi. Zira bu gençler hem yükseköğrenim terbiyesi almışlar hem de Osmanlı alfabesi dışında Latin alfabesini de öğrenmişlerdi. Dedem rahmetli Edip Akın da bunlardan biriydi ve bugün Demirci ve civarında yaşları 75 in üzerinde olan yaşlılarımızın büyük çoğunluğu onun talebesidir. Cumhuriyet köy çocuklarını da ihmal etmemiştir, öncelikle sınırlı da olsa köy okulları açılmış ardından da İlk Milli Eğitim Bakanlarımızdan Mustafa Necati döneminde Köy Muallim Mekteplerinin temeli atılmıştır. 1937 yılında merhum Celal Bayar'ın başbakanlığı döneminde ise Köy Enstitülerinin temelleri atılmış İzmir Kızılçullu, Eskişehir Çifteler ve Edirne Kepirtepe'de pilot uygulamalar başlamıştır.
Köy Enstitüleri hakkında çok şey yazılmıştır, ancak bunların çoğunluğu ideolojik bakış açılarını yansıtmakta işin özüne ve asıl hedefine atıf yapmamaktadır. Nitekim bu yazılanlarda bu okulların Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in projesi olduğu söylenir, Bayar'a hiç atıfta bulunulmaz. Kapatılmasında ise hep Menderes Hükümetleri suçlanır, bu okulların bizzat CHP iktidarı tarafından etkisizleştirildiğinden ve işlevsizleştirildiğinden hiç söz edilmez.
Köy Enstitülerinin kuruluşunun asıl gayesi, savaşlar nedeniyle topraktan ve tarımdan uzaklaşmış gençleri yeniden toprağa bağlamak, modern tarımı öğretmek, atıl kalan toprakları yeniden üretime kazandırmak, köylüleri kentlere muhtaç olmadan kendi kendilerine yeter hale getirmek, marangozluktan, inşaatçılığa, tamirciliğe, tarımsal ekonomiye, sanat ve muhtelif alanlarda beceri kazanmalarını sağlamaktı. Bunda da başarı elde edilmiş, buralardan yetişen eğitmenler köy okullarında görevlendirilerek tekrar eğitime kazandırılmışlardır.
1935 yılı CHP kurultayındaki eğitim hedefleri arasında yer alan bu uygulama 1937 yılında hayata geçirilmiş ve sadece 10 yıl yaşayabilmiştir. CHP bu modeli nasıl programına koymuş ve 10 yıl sonra nasıl ve neden bundan vaz geçmiştir? Maalesef sözünü ettiğim ideolojik bakış açısı nedeniyle bunlar hiç yazılmamış ve tartışılmamıştır. Bunları bir başka yazımızda paylaşırız. Cumhuriyetin 20. Yılından itibaren hayata geçirilen yukarıda sözünü ettiğim okulların kuruluş öyküsünü ise yarınki yazımda anlatacağım. Kalın sağlıcakla.