Güne erken başlamak. Yaşamın ışıltılarına sahip olmak demektir. Her yeni güne başlangıcından yola çıkarak başlıyorum. Sabah ezanı okunana kadar ulusal gazeteleri tek tek gözden geçiriyorum. Sonra sıra yerel gazeteleri elime alıyorum. Başta gazetem Olay'ı inceliyorum. Ülkede ve Manisa'da ne olup bittiğini bir nebze öğrenmiş oluyorum. Eşim Nermin hanımın kahvaltısından sonra istirahata çekiliyorum. Yarım kalan uykumu tamamladıktan sonra günlük yazılarımın konularına geçiyorum. Dün ulusal medyada İstanbul emniyetinin Reina teröristinin yakalanış başarısını öne çıkardığını görüyorum. Gerçekten büyük başarı istihbarat açısından ve sağ ele geçme açısından. 4 dil bilen iyi eğitilmiş ülkesinde 6 yıldır arananların başındaki bir terrorist ile karşı karşıyayız. Yakalama başarısını gösterenler konuşturmasını da bileceklerini umuyorum. Kolay olmayacağı bir gerçek. Yakalanmasında gösterilen sabır burda da ön planda olacak. Medya bu konuda geniş haberlerini okurken Cumhurbaşkanlığı adı altında geçilmesine çalışılan başkanlık sisteminin 2.tur görüşmeleri de başladı. Bu hafta sonuna kadar mecliste görüşmeler ve oylamaların sona ermesi bekleniyor. Bu hafta sonuna kadar mecliste görüşmeler ve oylamaların sona ermesi bekleniyor. CHP yine klasik topluma hoş gelmeyen engelleme şovlarını mecliste yapacak. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'den görüşmek için randevu talep etmişti. Bahçeli randevuya olumlu cevap verdikten sonra mecliste CHP'nin yaptıklarını tasvip etmediğini beyan eden sözlerinden yola çıkarak görüşmeden birşey çıkması mümkün değil. Artık CHP de başkanlık sistemini getiren 18 maddelik anayasa değişikliğinin meclisten geçeceği görüyor. Ama tababına mesaj vermek için mecliste engelleme taktiklerini sürdürüyor. Gerçekten CHP kötü sınav veriyor. Hala bu milletin 65 yıldır kendisine neden çoğunluk oyu vermediğini irdeleyebilmiş durumda değil. Başkanlık sistemini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üzerinden sürdürmeye devam ediyor.Aslında başkanlık sistemi diktatörlüğün önüne kilit vuran bir sistem. 80'li 90'lı yıllarda rahmetli Özal ve Demirel için başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğindeki düşüncelerini söylediğinde bugün söylenenler o günler de söyleniyordu. PODEM Başkanı Can Paker "Başkan ya da Cumhurbaşkanının diktatör olması için elinde iki önemli imkan olması gerekir. Bütçe ve yasa çıkarma. Yeni anayasa paketinde bütçe ve kanun konusunda tam kontrol parlamentoya verildiği görülüyor. Türkiye'de artık diktatörlük olmaz. Mevcut sistemde cumhurbaşkanı sadece vatana ihanet suçundan yargılanabiliyor. Ama yeni sistemde hükümetlerde olduğu gibi icra ettiği her işlemden dolayı hesap verebilecek. Türkiye'de sistem 2007 cumhurbaşkanını halkan seçmesi kararı ile zaten değişti. Yanlış tartışmalarla 10 yıl kaybettik. CHP ve HDP kişi bazında tartışıyor. Bunun kişi ile ilgisi yok. Türkiye'de kafa karışıklığı yaratılmaya çalışılıyor. Toplumsal yapının kendiğinden ortaya çıkardığı, kendine özgü, yani Türk tipi bir cumhurbaşkanlığı sistemi söz konusu. Toplum ve siyaset mühendisliği ile ilgili değil. Siyasetin iç dinamiğinin ortaya çıkardığı bir sistem" diyor. 18 maddelik değişikliğin ne getirdiğini PODEM Başkanı Can Paker güzel özetlemiş. Gerçek bu.
Anayasa değişikliğinin ikinci turda TBMM'den geçeceğine kesin gözüyle bakan AK Parti yönetimi referanduma yönelik seferberliğin hazırlığı içinde. AK Parti yönetimi gece gündüz köy köy dolaşarak halktan evet isteyecek. CHP'de referendum hazırlığı içinde. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, parti okulunda sandık çevresi sorumluları ve il koordinatörleri ziyaret ederek olası referendum için hazır olmalarını istedi. CHP'nin hayır oyu için ‘Komşunu tanı, onu dinle ve bir iyilik yap' sloganını kullanacağı ve bu doğrultuda hareket edeceği söyleniyor.
MİLLİYET'TE ERDAL İZGİ NE DİYOR?
Erdal İzgi İzmir medyasının saygın isimlerinden, Hürriyet'te beraber çalıştık. Bir dönem CHP'den Konak Belediye Başkanlığı yaptı. Bugüne kadar anayasa oylamalarında çıkan sonuçları özetleyen güzel bir yazı yazmış. Milliyet Ege ilavesindeki köşesini aynen aktarıyorum.

5'E 2 Mİ, 6'YA 1Mİ?

Yeni anayasanın oturumlarında… Birinci tur tamamlandı. İkinci tur başlıyor. Sonra halk oylaması (referendum) gelecek. Yüksek seçim kurulu çalışmaya başladı. Büyük ihtimalle… 2 Nisan'da sandığa gideceğiz. Evet ise beyaz, Hayır ise kahverengi renkli pusulaya basacağız
Cumhuriyet tarihimizde. 6 halk oylaması yaptık. 1961 anayasa oylamasında. Evet'çiler yüzde 62 idi, hayır'cılar yüzde 35. 7 Kasım 1992'deki anayasa oylamasında. Yüzde 91.37 evet çıktı, gerisi hayır. Hayır oyları mavi, evet oyları beyazdı.
6 Eylül 1987'de ‘Siyasilere getirilen 10 yıllık yasak kalksın mı, kalkmasın mı?' diye sandıklar kuruldu. Yüzde 50.1 evet, yüzde 49.9 hayır oyu çıktı. Kıl payı geçti. Dengeyi bozan İzmir'di, ‘evet' dedi, sonucu değiştiren şehirdi.
25 Eylül 1988'de yine önümüze sandık konuldu. ‘Yerel seçimler bir yıl önceye alınsın mı, alınmasın mı' denilerek anayasa değişikliği maddesi oylandı. Millet ne gerek var dedi. İlk kez referandumda hayır oyu çıktı. Evet diyenlerin yüzde 35 oyunu, hayırcılar yüzde 65 ile katladı. 21 Ekim 2007'de bu kez Cumhurbaşkanını halk seçsin mi, seçmesin mi diye sandığa taşındık. Anayasa değişikliği yüzde 69 evet oyuyla gerçekleşti. Hayır yüzde 31'de kaldı. 12 Eylül 2010'da anayasanın 26 maddesi değiştirilecekti yine millete gidildi. Bir kez daha evet çıktı. Yüzde 57.88'e karşılık, yüzde 41.12 hayır. Şimdi 7'nci kez halk oylaması sandığıyla buluşacağız. Beyaz veya kahverengi oy pusulasına. Ya evet veya tercih mührünü basacağız. Bugüne kadar 5 evet, 1 hayır idi. Halkın takdirini göreceğiz. Beş evet, iki hayır mı? Altı evet, bir hayır mı olacak? Sandık skoru nasıl değiştirecek? Demokrasi böyle güzel. Tekmesiz, yumruksuz, bağırmadan, ısırmadan sonucu vatandaşın hakkı ve aklıyla belirlemek. Gerisi teferruat.