30 küsur yıl kadar önceydi. Merhum Süleyman Demirel Hamzakoy ve Zincirbozan'daki sürgün günlerini tamamlamış, Güniz Sokaktaki evinde dört duvar arasına adeta hapsolmuştu. İzlenme ve fişlenmelere rağmen vatandaşlar akın, akın Güniz sokağa geliyor lideriyle kucaklaşıp hasret gideriyordu. Anayasa hükmüyle on yıl süreyle siyaseten yasaklıydı, ama bu onun aynı anayasa ile güvence altına alınmış düşünce ve ifade hürriyetleriyle ülke meseleleri üzerinde görüş beyan etmesine engel olmayacağı düşünülüyordu. İlk olarak İnşaat Mühendisleri odasının GAP ile ilgili bir toplantısında halkın huzuruna çıktı. Sonraki aylarda, Bursa, Şanlıurfa, Erzurum gezileriyle devam etti. Her gittiği yerde Valiler türlü çeşitli engel çıkarıyor, Hayvan pazarı, at pazarı gibi şehir dışındaki alanlara yönlendiriyorlardı. Bütün bu engeller halkın direncini kırmaya yetmiyor kalabalıklar sel gibi akıyordu meydanlara.
Bu arada 1986 ara seçimleri yapıldı, DYP büyük bir başarı göstererek dört milletvekili çıkardı, MDP ve Halkçı Partiden gelenlerle birlikte TBMM'de gurup kurdu. Sıra iktidarı silkelemeye ve yasakların tümüyle kaldırılmasına zorlamaya gelmişti. Antalya'da büyük bir miting organize edildi, şehrin en merkezi yerindeki Cumhuriyet meydanı talep edilmişti ama gene hayvan pazarı gösterilmişti.
Binlerce araçlık konvoy, yaya gelen insan seliyle 20 dakikalık yolu hava alanından 5 saatte zor gelmiştik. Yolumuz yer yer kesiliyor, kısa konuşmalarla yola devam ediliyordu, her kavşakta kalabalıklar daha da artıyor, kartopu gibi büyüyordu. Hayvan pazarına ulaştığımızda hava kararmak üzereydi. Bizler, parti yöneticileri, eski yeni milletvekilleri, gazeteciler seçim otobüsünden indik konuşmanın yapılacağı alana doğru ilerlerken birden emniyet güçleri 500 bini aşmış kalabalığı dağıtmaya kalktı. Kısa süreli bir arbede yaşandı, nedeni sorulduğunda yasa hükümleri işaret edilerek hava karadıktan sonra miting yapılamayacağı belirtildi. Oysa gün daha batmamıştı 15 dakika kadar daha zaman vardı, dağılmayacağımızı bildirince polis cop kullanmaya başladı. Bu coplardan Milletvekilleri Köksal Toptan ve merhum Abdürrezzak Ceylan da nasibini alanlar arasındaydı. Sonunda merhum Demirel mikrofonu eline alarak maksadın hasıl olduğunu, polislerin emir kulu olduğunu ve direnilmemesi gerektiğini söyledi ve halkın sükunetle dağılmasını istedi. Gerçekten de maksat hasıl olmuştu, ertesi günkü gazeteler tam sayfa kalabalıkların görüntüsüne ve Demirel'in sözlerine yer veriyordu.
30 küsur senede Türkiye'de değişen bir şey yok. Bugün de hayır kampanyası yürütenlere izin verilmiyor, TRT ve yandaş kanallara çıkarılmıyor, salonların elektriği kesiliyor, kürsüler işgal ediliyor, broşür dağıtan gençler gözaltına alınıyor daha birçok engeller çıkarılıyor. Ancak bunların hiçbiri Almanya'nın bakanlarımızın ve siyaset adamlarımızın yapacakları mitingleri iptal etmesini haklı çıkarmaz. Almanya bu konuda sınıfta kalmıştır, demokrasi ayıbı işlemiştir. Bunun mazur görülebilir bir tarafı yoktur.
Almanya'nın kabahati plağın ön yüzüdür. Bir de öbür yüzünü görelim. AKP'nin kıdemlileri yakın siyasi tarihi çok iyi biliyor, halkın davranış biçimini iyi okuyor ve ona göre strateji geliştiriyor. Nitekim Antalya'da Demirel'e karşı yapılan bu demokrasi ve hukuk dışı, hareket kısa bir süre sonra yapılan halk oylamasında yasakların kalkmasına yol açmıştı. Sayın Cumhurbaşkanı da sırf şiir okuduğu için hapse girmiş mağdur olmuş, halk da ona sahip çıkmıştı. AKP'liler bunları dikkate alarak stratejilerini ortaya koydu. Almanların Türkiye içindeki çatışma ve kutuplaşmanın kendi ülkelerindeki 5 milyon Türk'e de yansımaması için izin vermeyeceklerini bile bile Almanya'da miting kararı aldılar. Zira ellerinde istismar edebilecekleri hiçbir mağduriyetleri kalmadı. Aksine mağdur olan Akşener ve arkadaşları. Üstelik iç savaş çağrıları, silahlı tehdit videoları, kürsü basmalar, elektrik kesmeler hayırları patlattı.
Diğer bir husus, AKP'nin çok sevdiği bir türlü değiştirmeye yanaşmadığı, üstelik yeni hükümler ekleyerek genişlettiği Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkındaki Kanuna göre yurt dışında miting yapmak yasaktır. AKP stratejistlerinin bunu bilmemesi mümkün müdür? AKP 2008 yılında 5749 sayılı Kanunla bu Kanuna yeni hükümler eklemiştir. Buna göre Kanunun 10 maddesi esas Kanuna 94/A maddesi eklemekte ve burada "yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz" hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre Sayın Dışişleri Bakanının Elçiliğimiz bahçesinde toplanan 150-200 kişiye yaptığı konuşma da suç teşkil etmektedir. Acaba YSK bu hükmü önceden hatırlatıp da neden önünü baştan kesmez, durduk yerde en büyük ticari partnerimiz Almanya ile ilişkilerin bozulma aşamasına gelmesine sebebiyet verir?
Sözün özü; Almanya ayıp etmiştir ama bizim de elimiz o kadar güçlü değildir. Kalın sağlıcakla.