Geçen hafta hesapta olmayan bir seyahat nedeniyle sizlerle birlikte olamadım. Önceki haftaki yazımda ise Sayın Akşener’in hareketini irdelemiş, hem toplumda yarattığı heyecanı hem de halkta oluşan bazı endişeleri dile getirmiştim. Bu yazım gazetemiz dışında birçok internet sitesinde de paylaşıldı, muhtelif e posta gurupları eliyle yüzbinlerce kişiye de ulaştı. Elbette işlerine gelmeyenlerin eleştirdiği gibi, doğru bulanların çoğunlukta olduğunu gördüm.

            İster AKP’de, ister MHP, CHP ve DP’de olsun merkez sağ kökenli olanların zaten aynı yönde düşünüyor olması doğaldır. Ancak eleştiri yöneltenlerin ya da arayarak sitem edenlerin dışında ülkücü kökenli olan dostlarımızdan da büyük ölçüde destek gördüğümün altını çizmeliyim. Kendilerini Milliyetçi, ülkücü olarak niteleyenlerden, destek verenlerin çoğunluğu, kırmızıçizgilerimizin yok edildiği, milliyetçiliğin ayaklar altına alındığı bir dönemde, dar alanda sığ milliyetçilik yerine Menderes’in, Demirel’in, Özal’ın her kesimi kucaklayıcı, merkez sağ siyaset çizgisinde siyaset yapmanın gerekli olduğunu vurguluyorlar.

El hak! Doğrudur. Arif Nihat Asya, Sait Bilgiç, Tahsin Tola, Tevfik İleri ve daha birçokları gibi Menderes’in meclis gurubu ve kabinesinde görev almış Türk milliyetçiliğinin tanınmış isimleri merkez sağ siyaset anlayışının kucaklayıcı ve birleştirici şemsiyesi altında inandıkları fikre hizmet etmişlerdir. Keza merhum Demirel de Osman Yüksel Serdengeçti(Osman Zeki Yüksel), Ahmet Nihat Akay, Dr. Sadettin Bilgiç, Mustafa Kemal Erkovanlı, İlhan Darendelioğlu gibi milliyetçi çizgiden ilim, fikir ve siyaset adamlarını şemsiyesi altında toplamış, kabinesinde ve meclis gurubunda yer vermiştir. 12 Eylül darbesinden sonra ise Yaşar Okuyan, Namık Kemal Zeybek, Ayvaz Gökdemir, İsmail Köse, Cihan Paçacı, Zeki Ertugay, Agah Oktay Güner ve daha birçokları gibi Ülkücü kanadın önde gelen isimleri ANAP ve DYP’de milletvekili seçilmişler, üst düzey siyaset yapmışlardır.

Aklın yolu birdir, Sayın Akşener de iz bırakan bir lider olmayı düşünüyorsa merkez sağ çizgide siyasi yönünü belirleyecektir, kadrolarını ona göre seçecek, programını ona göre hazırlayacaktır. Bu tespiti yaptıktan sonra bir de soru yöneltmek isterim. Acaba, Menderes, Demirel, Özal ve Çiller’in kadroları arasında yer alan, yukarıda isimleri zikredilen kişiler mi milliyetçi fikirlere daha iyi hizmet etmişlerdir? Yoksa dar alana sıkışıp sığ siyaset yapan MHP’mi?

Unutmayın! Kırmızıçizgilerimiz, MHP’nin de içinde bulunduğu koalisyon döneminde aşınmaya başlamış, idam cezası o dönemde kaldırılmış, Sayın Bahçeli’nin akıl almaz çıkışıyla erken seçimin önü açılarak adeta AKP’nin iktidara gelişine çanak tutulmuştur. Oysa merkez sağ iktidarların akılcı politikalarıyla milli değerler korunmuş, değerlerimize sahip çıkılmış, dış Türklerin kültürel ve insani hakları sağlanmış ve giderek özgürlüklerine kavuşmalarının önü açılmıştır. Batı Trakya’dan, Bulgaristan’a, Makedonya’ya kadar Türk soylu siyasetçiler vatandaşı oldukları ülkelerin parlamentolarında söz sahibi olmuşlardır. Irak’ta, Suriye’de Türkmenler birçok haklar elde etmişler, bir güç olarak kabul edilmişler, söz sahibi olmuşlardır. Orta Asya Türki Cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuşmuşlar, geçiş dönemlerini atlatmaları, ekonomilerini güçlendirmelerinde Türkiye’nin desteğini görmüşlerdir. Türkiye’nin bölgedeki nüfuzu artmıştır. Afganistan’ın özgürleşmesinde de Türkiye’nin katkıları olmuş, Özbek General Raşit Dostum maddi, manevi destek görmüştür. Keza, Rusya federasyonuna bağlı Türk soylu ve akraba özerk Cumhuriyetler de Türkiye’nin desteğinden nasibini almıştır. Bu hizmetler saymakla bitmez.

            Bugün geldiğimiz noktada ise kırmızıçizgiler yok olmuş, BOP hayaliyle, Yeni Osmanlıcılık safsatasıyla Orta Doğudaki nüfuzumuz erimiş, sınırlarımızın güneyi savaş alanına dönmüş, bin yıllık Türk yurdu Kerkük elden çıkmış, Kuzey Irak bölgesel yönetimi bağımsızlık referandumuna gitmekte ve aleni Türkiye’ye rest çekmektedir. Orta Asya’daki nüfuzumuz azalmış, Rusya, İran, A.B.D ve Çin’in nüfuzu artmıştır. Türkiye’nin yeniden itibar ve güç kazanmasının yolu merkez sağ siyasetini yeniden ülke yönetiminde söz sahibi yapmaktan geçer.

            Sayın Akşener de esasen bunu açıkça söylemektedir. Ortaya atılan yalan, yanlış haberlere rağmen Meral Akşener doğru yoldadır. Sayın Akşener’in şehit Başvekil Adnan Menderes’in katlinin yıldönümünde, anıt mezarda Demokrat Parti Genel Başkanı ve partililerle birlikte olması, övgü alması ve övgüler yağdırması size bir anlam ifade etmiyor mu? Keza Sayın Akşener geçtiğimiz hafta başta Sayın Nevzat Ercan olmak üzere demokrat camianın kanaat önderleri ile de bir araya gelmiş tavsiye ve önerilerini almıştır.

            Sayın Akşener’in dün İsmail Küçükkaya’nın programında söyledikleri ise kafalardaki soru işaretlerini gidermeye yetmiştir. Sayın Akşener neredeyse evvelki hafta yazdığımız “Doğmamış Çocuğa Don Biçilmez” başlıklı yazımızı doğrulamış, halktaki endişelerin dağılmasına yol açmıştır. Partinin kuruluşu, kadroları, ismi ve kendisinin Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile diğer konularda daha önce diğer sözcüler tarafından dile getirilen hususlara da açıklık getirmiş, kibarca onları doğrulamamıştır. Daha önce de söyledim, kendi ağzından ya da resmi hesaplarından öğrenmediğiniz hiçbir şeye itibar etmeyin. Pulluca’lı hemşerim, İsmail Küçükkaya’nın programı dün sabah reyting rekoru kırmıştır. Zira 45 dakikalık programda 20 dakika reklam gösterilmiştir, bu da herkes tarafından izlendiği anlamına gelir.

            Şimdi çıtayı daha da yükseltme daha büyük hedefler koyma zamanıdır. Bunun için de çatıyı daha da geniş tutmak gerekir. Toplumu yeniden huzur ve istikrara kavuşturacak merkez sağın tek başına iktidarı ancak böyle gerçekleşebilir. Oluşumu MHP’lileştirmeden geniş bir yelpazede her kesimi kucaklama ihtiyacı vardır. Bu nedenle önümüzdeki günlerde Sayın Akşener ile Sayın İlhan Kesici bir araya gelirlerse de hiç şaşırmayın.

            Özgür ve demokrat, kalkınmış Büyük Türkiye için herkesin elini taşın altına koyma zamanıdır. Ben değil biz olma zamanıdır. Kalın sağlıcakla…