Kadim dostumuz CHP İzmir milletvekili Aytun Çiray, Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşünü çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1946 yılındaki Demokrat Partinin toplumsal muhalefet hareketine benzetmiş. Sayın Çiray Uğur Dündar’a verdiği mülakatta “Türkiye 1946 yılından bu yana muhalefet pratiğimizin en önemli olayını yaşıyor” sözleriyle bu benzerliği ortaya koymuş. Ben de aynen katılıyorum.

Elbette Demokrat Partinin kurucuları Sayın Kılıçdaroğlu gibi kilometrelerce yol yürümemişlerdir. Ancak ortaya koydukları fikirler, demokrasi ve özgürlük talepleri, adalet, eşitlik ve refah arayışları, bir anda toplumsal bir harekete dönüşmüş, meydanları dolduran kitleler Milli Şeflik yönetiminin baskılarını kırarak iktidara doğru yürümüşlerdir.

            Sayın Çiray’ın ortaya koyduğu bu benzerliği toplum bilimleri açısından değerlendirmek, sonuçlarının neler olabileceği konusunda tahminde bulunmak, fikir yürütmek elbette sosyologların, siyasal iletişimcilerin işidir. Ancak ben yaşanmış gerçekleri ve doğurduğu sonuçları siyaset penceresinden bakarak anlatmaya çalışacağım.

            CHP sözcülerinin de her fırsatta dile getirdiği gibi Adalet Yürüyüşü bir CHP yürüyüşü değildi, ne bir parti flaması, rozeti ne de CHP veya başka bir siyasal hareketi işaret edecek en ufak bir emare yoktu. Sadece Adalet logosu ve Türk Bayrağı vardı yürüyüşte. CHP’liler dışında hemen her kesimden destekçiler katılımcılar da vardı. 1946 hareketinin bugünkü temsilcileri, milliyetçisi, ulusalcısı, sağcısı, solcusu, dindarı, laiklik yanlısı, içinde birazcık demokrasi ve adalet duygusu olan hemen her kesimden kişiler vardı. Ortalığı karıştırmak isteyen provokatörlere aldırış etmeden vakur bir şekilde yürüdüler. Sağlık sorunları dışında tek bir kişinin burnu bile kanamadan sona erdi bu hareket.

            1946 Demokrat Parti hareketi de sadece DP’nin bir hareketi olmaktan çıkmış, toplumsal muhalefetin ortak sesi haline gelmişti. 1946 DP listesinde, Başta Mareşal Fevzi Çakmak olmak üzere Milli Mücadele kahramanları, yerel Kuvayı Milliye Önderleri, halk adamları, taşra entelektüelleri, Arif Nihat Asya gibi Türkçüler, dindar demokratlar, çiftçiler, işçi önderleri, bürokratlar, teknokratlar, hukukçular, bilim adamları ve demokrat aydınlar vardı. M.Ali Aybar, Zekeriya Sertel gibi sosyalistler de içinde yer almasalar dahi dışardan destek veriyorlardı. Kısacası DP yükselen toplumsal muhalefetin sesi olmuştu. Hemen her kesimden destek görüyordu. Tıpkı bugün Adalet Yürüyüşüne verilen destek gibi.

            1946 seçimlerinde DP çok kısa sürede beklenenin üstünde destek gördü ve aslında iktidarı değiştirebilecek gücü de yakaladı. Ancak oylar ters yüz edilerek birçok yerde DP oyları CHP’ne yazılarak seçim kaybettirildi. YSK kararıyla kazanılan halk oylamasına ne kadar benziyor değil mi? Ancak bu, toplumda oluşan muhalefetin hızını kesemedi, 4 yıl boyunca beyaz yürüyüş devam etti. Hür dünyanın da baskısıyla seçim kanunlarının da değiştirilmesi ve adil bir seçimle Demokrat Parti 14 Mayıs 1950 de kansız ve darbesiz bir biçimde halkın helal oylarıyla, oligarşik diktayı sonlandırarak iktidara ulaştı. Bu hadise 2019 da ne olabileceğinin işareti sayılır. Bu benzerlikler için ister tesadüf deyin, isterseniz tevafuk. Tesadüflere inanmayanlar, tarih tekerrürden ibarettir de diyebilir.

Yazımı bir mektupla sonlandıracağım. 1946 seçimleri sonrası DP’lilerin mücadele azmi bitmedi. Yurdun dört bir yanında mitingler, toplantılar devam etti. Bu mitinglere sadece Celal Bayar, Adnan Menderes gibi parti liderleri değil, Genel İdare Kurulu üyeleri, yerel önderler de öncülük ediyordu. Bunlardan biri de bugün Demirköprü barajı altında kalan Soğuksu mevkiinde düzenlenmişti. Bayar ve Menderes katılmıyordu ama gene de çok büyük ilgi vardı. Çoluk, çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek her kesimden insan akın ediyordu oraya. Annem de bu mitinge katılmış ve vatani hizmetini ifa eden babama mektubunda bu mitingin ayrıntılarını yazmıştı. Ancak sözünü ettiğim mektup bu değil. O mektup 50 yıla yakın bir süre saklanmış, dededen toruna intikal etmiş ve sonunda bana Selendi’nin Satılmış(eskiden Demirci’nin köyüymüş) köyünde köy muhtarı tarafından verildi, açtım okudum gözlerim yaşardı.

Mektup Satılmış Köyü Ocak Başkanı Ali Altınbaş’a hitaben, Demirci ilçe başkanı sıfatıyla dedem Edip Akın tarafından yazılmıştı. Mektupta Soğuksu mevkiinde yapılacak miting duyuruluyor, miting alanına ne şekilde intikal edileceği, toplanma mahalleri ve kamyonların nereden kalkacağından söz ediliyordu. Son bölümü ise ibretlikti ve gerçek halk hareketinin nasıl başarıya ulaştığının yeni nesillerin öğrenmesi açısından aynen aktarıyorum:

“Mitinge katılacak olan ahali, toplanma mahallerine kadar kendi imkanları ile(yayan, at arabası, merkep v.s) geleceklerdir. Toplanma mahallerinde palamut kamyonlarına binilerek Soğuksu mevkiine intikal edilecektir. Kamyonculara ödenmek üzere katılanlar, 150 kuruş hazır bulundurmalıdır. Katılacak olanların yanlarında en az üç öğünlük azıklarını da beraberinde getirmeleri makbuldür. Davul, zurna ile katılmak sizin inisiyatifinizde olup köyünüzün şerefi olarak telakki edilir. Partililerimize ve köy ahalisine ilanını rica eder muhabbetle gözlerinizden öperim. Edip Akın Demirci Kaza İdare Heyeti Reisi.”

Klimalı otobüsler yok, belediyeler marifetiyle dağıtılan kumanyalar yok, yevmiye yok ama Soğuksu’da onbinlerce insan var. Onbinlerce insan, hürriyet, adalet, eşitlik ve refah istiyoruz diye haykırıyor. Bu inançtır, davaya olan sadakattir, korku dağlarının yıkılmasıdır, halkın tebaa olmaktan kurtulup vatandaş olabilme arzusunun dışavurumudur, bu demokrasi özlemidir. İnsanlar, roller değişmiş olsa da, 70 yıl sonra da ayni inançla meydanları doldurdular.

Sayın Kılıçdaroğlu önemli bir iş başarmıştır ama bu yeterli değildir. Halkın bu taleplerinin gerçekleşmesi, yürüyüşün amacına ulaşması için yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç vardır. Toplumun bütün kesimlerini hep birlikte kucaklayacak geniş bir uzlaşma sağlayabilmek için merkez sağ siyaset anlayışının yeniden Türkiye’de hak ettiği yere ulaşması gerekmektedir. Toplumdaki bu talebi görmezden gelip hala kısır çekişmeler içinde olanların bir an önce elini taşın altına koyma zamanı gelmiştir, hatta geçmektedir. Kalın sağlıcakla…